Bırakınız şimdi otobüscülüğü, yolu olmayan ilin otobüsü, yazıhanesi, şirketi olsa ne olur?
Çok çok otobüsleri eskir, yıpranır, şirketlerin biri batar diğeri kurulur, inanının serveti heba olur!
Bizim bahsettiğimiz birlik başka birlik!
Dirlik için, yurt için, halk için, hizmet için gerekli olan birlik.
Yıllar önce master için geldiğim Wuppertal Üniversitesinde Almanca öğrenirken Doçentimiz herkese soruyordu „nerelisiniz?” diye ve bizden geldiğimiz yeri anlatmamızı istiyordu. Ben Sinop'u şu şekilde anlatmıştım; „Bir yelkenliye binseniz ve rüzgara hükmedebilseniz ve o rüzgara; beni denizin en güzel mavilikte ve berraklıkta olduğu, kumsalı geniş, suları temiz, envai çeşit balığı olan, dalmaya ve yüzmeye çok müsait, gemilerin ve darda kalanların sığınağı, gariplerin barınağı, denizin güzelliğinden dolayı karasını, karasının da güzelliğinden dolayı denizini sarıp kucaklaştıkları, sahilinden dağlarına, taşından toprağına yemyeşil olan, ormanlarında yeşilin her tonu, mantarın en güzeli, kestanenin, billedinin, kızılcığın, mersininin, kuş üzümünün, uvazının en lezzetlilerinin bulunduğu, kirazından, eriğine, elmasından armuduna, şeftalisinden zerdalisine, narından hurmasına her türlü meyvesinin eşi ve benzerinin olmadığı, salatalığından kabağına, patlıcanından-bamyasına her türlü sebzenin ve lezzetin yetiştiği, kışının kış, baharının bahar, yazının yaz ve sonbaharının hazan gibi yaşandığı, insanı mert ve özgür, doğası sert, rüzgarı bol ve daimi, suları, şelaleleri, yaylaları, mağaraları bakir, havası temiz, avlağı harika, insanının gönlü zengin, hoşgörü ve saygının zirvede olduğu, mitolojisinde tanrıçaların güzelliğini kıskandığı, hoş ve güzel sözlü, dürüst ve babacan bir aşıklar diyarına götür diye emretseniz, sizi dünya’da bir Cennete götürür ki orasının adı Sinop’tur“!
Bu tasviri İstanbul Üniversitesinde de yapardım# arkadaşlar gülerler, “abartıyorsun” derledi, Gel zaman git zaman okul bitti, bir arkadaşın düğünü için İstanbul'dan misafir olarak bunlar Sinop ve Türkeline geldiler ve bana;”tasvirin güçlü olmasına rağmen, Sinop'u anlatmakta yeterli değilmiş, Sinop senin tasvir ettiğinden de güzelmiş” dediler.
Ey sevgili!
Yıllar önce master için geldiğim Wuppertal Üniversitesinde Almanca öğrenirken Doçentimiz herkese soruyordu „nerelisiniz?” diye ve bizden geldiğimiz yeri anlatmamızı istiyordu. Ben Sinop'u şu şekilde anlatmıştım; „Bir yelkenliye binseniz ve rüzgara hükmedebilseniz ve o rüzgara; beni denizin en güzel mavilikte ve berraklıkta olduğu, kumsalı geniş, suları temiz, envai çeşit balığı olan, dalmaya ve yüzmeye çok müsait, gemilerin ve darda kalanların sığınağı, gariplerin barınağı, denizin güzelliğinden dolayı karasını, karasının da güzelliğinden dolayı denizini sarıp kucaklaştıkları, sahilinden dağlarına, taşından toprağına yemyeşil olan, ormanlarında yeşilin her tonu, mantarın en güzeli, kestanenin, billedinin, kızılcığın, mersininin, kuş üzümünün, uvazının en lezzetlilerinin bulunduğu, kirazından, eriğine, elmasından armuduna, şeftalisinden zerdalisine, narından hurmasına her türlü meyvesinin eşi ve benzerinin olmadığı, salatalığından kabağına, patlıcanından-bamyasına her türlü sebzenin ve lezzetin yetiştiği, kışının kış, baharının bahar, yazının yaz ve sonbaharının hazan gibi yaşandığı, insanı mert ve özgür, doğası sert, rüzgarı bol ve daimi, suları, şelaleleri, yaylaları, mağaraları bakir, havası temiz, avlağı harika, insanının gönlü zengin, hoşgörü ve saygının zirvede olduğu, mitolojisinde tanrıçaların güzelliğini kıskandığı, hoş ve güzel sözlü, dürüst ve babacan bir aşıklar diyarına götür diye emretseniz, sizi dünya’da bir Cennete götürür ki orasının adı Sinop’tur“!
Bu tasviri İstanbul Üniversitesinde de yapardım# arkadaşlar gülerler, “abartıyorsun” derledi, Gel zaman git zaman okul bitti, bir arkadaşın düğünü için İstanbul'dan misafir olarak bunlar Sinop ve Türkeline geldiler ve bana;”tasvirin güçlü olmasına rağmen, Sinop'u anlatmakta yeterli değilmiş, Sinop senin tasvir ettiğinden de güzelmiş” dediler.
Ey sevgili!
her paylaşılan resmin üzer beni!
Aziz Nesin’in „Nah kalkınırız“ adlı kitabında bir bölüm var, doğulu biri benim gibi memleketinin güzelliğini hep över dururmuş, derken İstanbul’dan bir misafiri gelir ve onu büyük bir zevkle şehrini gezdirmeye götürür, kendi de uzun zamandır şehre inmemiştir, bir bakar ki tarihi mekanlar Tuvalet olmuş, hanlar, hamamlar yıkılmış bina, iş merkezi olmuş kafayı sıyırır.
Bende, zihninde böylesine güzel bir Şehir ve anıları olan birisi olarak ne zaman Sinop ile ilgili paylaşılan bir resim görsem yüreğim burkulur, Liseli yıllarımın yani ergenlik ve gençliğimin en güzel yıllarının geçtiği Sinop’ta her geçen gün yeşil alanların daralıyor olması, betonlaşmanın had safhaya ulaşması, ormanların yok ediliyor, suların kirletiliyor, av hayvanlarının tüketiliyor,..... yani ne kadar zenginlik ve güzelliğimiz varsa hoyratça harcanıyor olması beni üzüyor.
Bu güzelim şehrin, Nükleer Santral, olmadı Termik Santral o da olmadı mimarsız plansız, ucube apartmanlar hemde iç içe, sanki Cudi gibi dağlık-kayalık bir görünüme, betonlaşmaya dönmesi yemyeşil şehrin yerini betona bırakması katlanılacak bir çile olmasa gerek.
Aziz Nesin’in „Nah kalkınırız“ adlı kitabında bir bölüm var, doğulu biri benim gibi memleketinin güzelliğini hep över dururmuş, derken İstanbul’dan bir misafiri gelir ve onu büyük bir zevkle şehrini gezdirmeye götürür, kendi de uzun zamandır şehre inmemiştir, bir bakar ki tarihi mekanlar Tuvalet olmuş, hanlar, hamamlar yıkılmış bina, iş merkezi olmuş kafayı sıyırır.
Bende, zihninde böylesine güzel bir Şehir ve anıları olan birisi olarak ne zaman Sinop ile ilgili paylaşılan bir resim görsem yüreğim burkulur, Liseli yıllarımın yani ergenlik ve gençliğimin en güzel yıllarının geçtiği Sinop’ta her geçen gün yeşil alanların daralıyor olması, betonlaşmanın had safhaya ulaşması, ormanların yok ediliyor, suların kirletiliyor, av hayvanlarının tüketiliyor,..... yani ne kadar zenginlik ve güzelliğimiz varsa hoyratça harcanıyor olması beni üzüyor.
Bu güzelim şehrin, Nükleer Santral, olmadı Termik Santral o da olmadı mimarsız plansız, ucube apartmanlar hemde iç içe, sanki Cudi gibi dağlık-kayalık bir görünüme, betonlaşmaya dönmesi yemyeşil şehrin yerini betona bırakması katlanılacak bir çile olmasa gerek.
Çocukların oynayacağı, koşturacağı parklar, kızların gölgelerinde çeyiz işleyeceği, yavukluların SMS atacağı, gelinlerin sırlarını paylaşacağı, ninelerin torunlarını eğlendirecekleri, dedelerin anılarını paylaşacakları parkların onlara çok görülüyor olması Sinopluya yakışmıyor.
Yolsuzuz!
Yolsuzuz!
Bir konuda eksiğimiz yok! O da maalesef yolsuzluğumuz! Bu güzelim şehrin, memlekete 30 bin km’ye yakın yol yapan iktidara rağmen yolsuz kalması anlaşılır gibi değil! 100 km’lik Sinop-Kastamonu sahil yolunun 10 senedir yapılamamış olmasını kim? hangi mazeretle açıklayabilir? Bırakınız dağ köylerini, Sahil köylerinin yollarının dahi asfaltlanamamış olmasının kabul edilebilir bir özrü ve açıklaması var mıdır? Hatta ilçelerinin şehir merkezlerinde dahi yolsuzluğun had safhaya ulaşmış olması, yolsuzluğun her yanı sarması nasıl açıklanabilir?
Sinop ili, ilçeleri ve köylerinin 2013 yılında hala yolsuz olmasının sorumluları kimlerdir?
Yolu olmayan yolsuz yere yatırımcı, turist ve diğer hizmetler gelir mi?
Sinop'a bu hizmetleri getirecek imkanlar yok mu?
Su, tuz, un ve maya mı yok?
Yoksa usta mı?
Sinop'un bakirliğini, güzelliğini koruyarak, diğer illerde ve yörelerde oldu kadar ona hak ettiği değeri verecek, halka hizmet getirecek, Sinop sevdasıyla sevdalı, insanına değer verip hizmet getirecek kimseler yok mudur?
Sinop'un bakirliğini, güzelliğini koruyarak, diğer illerde ve yörelerde oldu kadar ona hak ettiği değeri verecek, halka hizmet getirecek, Sinop sevdasıyla sevdalı, insanına değer verip hizmet getirecek kimseler yok mudur?
Yoksa bu yolsuz şehir, yeşiline, ormanına, denizine, suyuna, havasına ve toprağına kasteden, güzelliğini ve geleceğini tahrip eden mütecavizlere mi bırakılmıştır?
Yokmudur bir şehir planlamacısı?
Yokmudur bir şehir planlamacısı?
Kendini bu şehre ve insanına adamış bir Şehremini veya Önder hiç mi gelmeyecek bu topraklara?
Yok mudur Sinoplunun sesini duyuracak STK’sı, medyası, kanaat önderi?
Taa Diyojen’den bu yana aradığı adamı hala mı bulumadı bu şehir?
Sevgili hemşehrilerim,
Sevgili hemşehrilerim,
Bundan böyle bu köşeden de size seslenecek, beraber dertleşecek, beraber gülüp, beraber ağlayacak ve de Sinoplu ile Sinop'u muzun menfaatlerinin beraber takipçisi olacağız. Elimizde fener, diklenmeyecek, dik duracak ve hakkımız olan yatırımlar başta olmak üzere ne varsa başta iktidar ve hükümet olmak üzere, devletten, siyasilerden, vekillerden ve belediyelerden talep edeceğiz ve edecek adamları bulacağız, bulmalıyız. 90 yıllık Cumhuriyette hak ettiği yatırımları alamamış olan Sinoplunun sesini yükseltme zamanı gelmiş ve geçmektedir.
O zaman,
O zaman,
Dolmuşa gelip otobüste birlik olmayalım!
Asgari müştereklerde birlik olalım.
Gelin vakit geçmeden birlik olalım, birlikte haykıralım!
Sinop için iyi ve güzelde birleşelim.
Ortak payda Sinop'un güzelliğinde ve iyiliğinde,
yani doğasının korunmasında birlik olalım, birlikte olalım.