Sinop valisi sayın Köşger’in başkanlığı ve himayesinde düzenlenen Sinop 1. Kalkınma Çalıştayından dolayı kendilerine hemşerilerim adına şükranlarımı arz ediyorum.
Lakin böylesine güzel bir toplantıya Avrupa’daki Sinoplu işadamlarından kimsenin davet edilmemiş olmasını da yadırgıyor ve üzüntülerimi iletiyorum.
Davetli olan Sinoplu işadamlarının söz konusu Sinop olduğunda koşarak davete icabet etmeleri bizleri sevindirmiştir. İnşallah devamı gelir ve yatırımlar ivme kazanır.
Suriyenin yerle bir olduğu, Irakın karıştığı ve Neçirvan Barzaninin bugün Türkiye ye geliyor olması Türk yatırımcısının önünü açacak gelişmelerdir. Allah cc komşularımız da akmakta olan kanın durmasında yardımcımız olsun, böylesine bir felaketi hiçbir milletin ve devletin yaşamasını istemem. Lakin savaş sonrası Türk işadamı ve tüccarına büyük fırsatlar sunacağı için şimdiden buna hazır olmak, alt yapıları oluşturmak, irtibatları sağlamak ve barış gelir gelmez herkesten önce oralarda olmak icab etmektedir. Böylesine bir girişim, Avrupanın 30 bin mülteciyi alıp almamayı tartıştığı bir dönemde 720 bin mülteciyi kamplarda ağırlayan Türkiye’nin ve Türk tüccarının en tabi hakkıdır.
Şimdi yazacaklarımı ilk benden duyacaksınız; merhum Özal, Irak sınırını güneye kaydırmaktan ve Federasyondan bahsetmişti. Bugün gerek Suriyenin yerle bir olması, gerekse Irak’ın Felluce kenditinin harab olması, IŞID Ordusunun Irakı karıştırması, Suriye’deki Türkmen ve Kürtlerin ülkenin kuzeyinde Türkiye sınırlarına yakın yerlerde diğer beldelere nazaran emin olmaları, başta Kuzey Irak ve Kuzey Suriye’deki Kürtler ve Türkmenler olmak üzere İran’da ki Molla rejiminin baskısından yılmış olan Kürt ve Azeriler arasında bu bölge de Türkiye’nin himayesi olmadan rahat ve huzura eremeyecekleri ve Türkiye’nin sınırlarını bu bölgelerin güneyine kaydırmasının kendi menfaatlerine olduğu fikri pekişmeye başlamakla kalmamış, dillendirilmeye ve talep edilmeye de başlamıştır. Yöre halkında kuraklık halinde suya duyulan özlem gibi güven ve istikrara ve Türkiyenin himayesine özlem ve ihtiyaç duyulmaktadır.
Birinci Dünya savaşı sonrası oluşturulan Suriye, Libya, Ürdün, Irak gibi çakma devletlerin pek hayat hakkı olmadığı artık yöre insanınca anlaşılmıştır. Batılıların Pax Ottomana – Osmanlı Sulh ve Sükünu- adını verdiği ve 7 asır bir arada, Selçuklu’larıda ele alırsak bin yıla yakın birarada yaşamış insanların bu özlemi duyması ve bunu talep ediyor olmaları gayet doğaldır.
Peki buna büyük devletler müsaade ederler mi?
Büyük devletler isteselerde istemeselerde müsaade etmek zorunda kalacaklar. Çünkü bu bölge halkı bu teleplerini halk oylaması yani plebisitle –tıpkı Hatayın Türkiye’ye bağlanması gibi- gerçekleştireceklerdir. Halkın talepleri karşısında buna engel olabilecek bir güç tanımıyorum. Türkiye Cumhuriyeti barış sürecini iyi değerlendirmek, iktidarı ve muhaefetiyle gerekli Anayasal değişikliği yaparak bu birlikteliğin alt yapısını hazırlamak durumundadır.
AB’nin 28 ülkesi ki daha 1945’de düşman olan Almanya, İtalya, Polonya, Fransa ve İngiltere nasıl aralarındaki, sınırları kaldırmışsa böylesine birsavaş ve mücadele yaşamamış, ortak din, ortak coğrafya, ortak tarih ve kültüre sahip, kız alıp vermiş akraba olmuş bu milletlerin aralarından sınırları kaldırmaları kendilerinin hayrına değilmidir?
Aklı selim ve kardeşlik kazanacak
Geçmişte yapılan hatalardan ders alarak kardeşce ileriye bakıldığında bu coğrafyayı güzel günler beklemektedir. Kürt, Türk, Azeri, Türkmen hepsi kardeştir ve insan olarak hepsinin yaşama hakkı vardır. Ve yaşam hakkı kutsaldır. Türkiye bölgedeki soydaş ve kardeşlerinin hunharca katledilmesine göz yumamaz. Böyle bir şeyi Türkiye’den isteme hakkına hiçbirimizin ve hiçbir millet ve devletin hakkı yoktur. Geçmişte İspanya’da zulme uğrayan ve katliamdna kaçan Yahudilere dahi sahip çıkan Türkiye bölgedeki kardeşlerine de sahip çıkacaktır. Başta Lozan ve Ankara Anlaşmaları olmak üzere Birleşmiş Milletler sözleşmeleri ve tarihi miras ve haklarımız böylesine bir girişime zemin oluşturmaktadır.
Türkiye cumhuriyeti Kürt, Azeri ve Türkmen kardeşleri ile birlikte daha güçlü ve büyük olacaktır. Önemli olan böylesine gelişmelerin oluşturacağı sinerjiden Sinoplu işadalarının ve Sinopun da faydalanabilmesine zemin hazırlamaktır.
Yani klasik iktisadi bir yaklaşımla söyleyecek olursak; Güney sınırlarımızda ve Coğrafyamızdaki Makro gelişmelerden mikro ölçekte faydalanacak alt yapıyı Sinoplular olarak kurmamız gerekmektedir.
Gelişen ve büyüyen Türkiyenin enbüyük pazarlarından biri güney sınırlarımızda ve komşularımızda kurulmaktadır. Sinoplu işadamları buna hazır olmalı ve pazara göre hizmet ve ürünler geliştirmelidir. Gelecek günlerde kazanan kardeşlik, barış ve birlik olacaktır. Sinoplu da bu kardeşlikten kardeş payını almayı başarmalı ve ona göre adımlar atmalı, yatırımları gerçekleştirmelidir.