Osman dayı; ayakkabıyı arkasına basarak giyen, elinde tespih, sandalyede otururken ayağının birini altına alan, göbekli, sıcakkanlı, şakacı bir delikanlıdır.
DURAĞANLI TAKSİCİ OSMAN DAYI
Bundan yaklaşık on iki yıl evvel başladığım Sinop araştırmaları için sahada pek çok insan tanıdım. Zamanım elverdiği ölçüde bunlardan birkaçını sizlerle paylaştım. Bu yazıda size Durağanlı Taksici Osman dayıyı anlatacağım. Osman dayının bendeki yeri çok farklı. Çalışmalarıma ilk Durağan'dan başladığım için Sinop'ta tanıdığım ilk kişi de Osman dayı oldu. Yolları sormak için uğradığım taksi durağında yöresel konuşmasıyla ve anlattığı mukallit hikâyeyle doğal, sıcak bir insanla karşılaştım. Hatırşinas yapısından dolayı onunla daha sonra da görüşüp "ebbablığımız"ı ilerlettik.
Onun çok güzel özellikleri var. Ama en güzeli Durağan’a yaptığı onlarca çeşme olmuştur. Hafta sonu ve boş zamanlarında dağlara çıkarak su gözü arar. Nerde bir su bulsa, dağ taş demeden hemen oraya bir çeşme yapar. Durağan'ın buzdan soğuk, baldan tatlı, ab-ı hayat suyunu çeşmelerle buluşturur. Suyun boşa akıp gitmesine gönlü razı olmaz.
Bazen yol kenarına bazen en ücra dağ başına kurt, kuş, börtü, böcek, kelebek, arı hepsi içsin diye çeşme yapar; onları hayır-hasenat için ve ölmüşleri ruhuna bağışlar... Bu çeşmeleri boş bırakmaz, arada bir ziyaret eder, bakımını yapar. Suyundan doldurduğu semaverle çayını demler, sohbet eder, dertleşir. Onları çocuklarıyla bir tutar.
Gönlü zengindir. Belki okul, cami, bina yaptıramaz ama kendi imkânınca çeşmeler yapar. Kafayı çeşmeye takmıştır bir kere. Elinden en iyi bu çeşme işi gelir. Gençliğinde inşaatlarda çalışması işini kolaylaştırır...
Onun ayrıca hocalığı da vardır. Gençlerin kötü yollara düşmesine, kaybolup harcanmasına da razı gelemez. Onlarla spor yapar, koşar, dövüşür, boks öğretir, şakalaşır… Talebelerim diye hitap ettiği öğrencilerini yarışlara hazırlar, hocalık yapar.