O yıllarda rahmetli Özal’ı en çok TV haberlerinden ve yazılı medyada yer alan bilgilerden tanıdık. 80’li yıllarda beyazcamda revaçta olan açık oturum konuşmalarını ve ayda bir yayımlanan “İcraatın İçinden” programını da bunlara ilave edelim.
Kendisinin bilgisayar tutkunu olduğunu, 65 yaşında bilgisayar kullanmayı öğrendiğini, boş zamanlarını bilgisayar başında dünyadaki gelişmeleri yakından takip etmek ve öğrenmek için geçirdiğini kardeşi merhum Yusuf Bozkurt Özal’dan öğrendik.
Vizyonu ziyadesiyle geniş bir siyaset ve devlet adamı olan Özal, konulara hakim olmanın yanında büyük düşünceye sahipti.
Ülke meselelerini yakınen bilir, çözümü için gece yarılarına kadar ekibiyle birlikte çalışırdı.
Dünya ile yarışan bir toplum oluşturma yolunda uğraş verdi.
İdeali olan bilgi toplumunu oluşturmak için sürekli projeler hazırladı. Bu yönüyle de proje adamı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bilgi toplumuna ve yüksek teknolojiye geçişte, Türkiye'de çok büyük gelişmeler olacağına inanıyordu.
Mevcut sisteme göre çalışan bir yönetici değildi; sürekli sistemi yenilemeyi, değiştirmeyi, iyileştirmeyi, geliştirmeyi düşünen bir liderdi.
Özal'a göre otomobilden uçaklara, satın almadan ve pazarlamadan fabrika otomasyonuna kadar her şey elektronik bilgisayar sistemlerine gidiyordu. Yarınların ne getireceğini, daha neler olacağını pek fazla bilen yoktu. Tahminlerin çok ötesinde hızlı gelişmeler oluyordu dünyada.
İnsanoğlu bilgisayarlar sayesinde Allah'ın verdiği en büyük, en değerli hazinesi olan beyin gücünü çok daha iyi kullanma şansına kavuşacaktı.
Özal bir anısını anlatırken şunları söylüyordu: "Çok yıllar önce, 1978'de, bir elektronik dergisini bana getirdiler. O tarihte bu konularla ilgiliydim. Türkiye o sıralar 'tek yol devrim' laflarıyla çalkalanıp duruyor. Sağ-sol kavgaları devam ediyor. Elektronik dergide iç kapakta çok enteresan bir makale gördüm. Yazarı Amerikalı. Diyor ki: 'Bugün sokaklarda tek yol devrim diye bağrışan çok kimse var. Bu devrim değildir. Hakiki devrim elektronikte oluyor, kimse farkında değil.' Yazar çok ileriyi görmüş. Hakiki devrim buradadır. Yoksa o sokaklarda söylenenlerin hiçbirisi devrim değildir."
Boş tartışmalar yerine bilgi toplumuna nasıl geçileceğinin konuşulmasını, araştırılmasını istiyordu O. Çünkü bütün ileri toplumlar ya bilgi toplumuna geçmişlerdi, ya da bilgi toplumuna doğru yaklaşıyorlardı.
Dünyada toplumlar değişmekteydi. Buna paralel olarak dağarcığımızdaki bilgiler de. Kendini sürekli geliştiren, yeni bilgilerle donatan insanlara ihtiyaç kaçınılmazdı.
Özal, eğitim meselesine ağırlıkla gidilmesini, her ilde üniversite açılmasını istiyordu. "Türkiye'yi zirai toplumdan sanayi toplumuna götürdük, ileri sanayi toplumuna doğru gidiyoruz. Bundan sonrası bilgi toplumudur" diyordu. Bilgi toplumuna geçmek, bilgisayarlara, komünikasyon sistemine, yüksek teknolojiye doğru gitmekle mümkündü.
Gençlerimiz O’nun zamanında bilgisayarı tanıdı, internete kavuştu. Dünya’daki üstün teknolojiyle tanışmaya, doğrudan bilgi bankalarına erişmeye başladı. Bizi kapalı bir kutu olmaktan çıkardı.
Büyük ideallerin, büyük iddiaların ve büyük hedeflerin adamı olan merhum Özal; Türkiye’nin halkıyla birlikte büyük ve güçlü bir Devlet olması için çok çalıştı. Pek çok konuda Türk toplumuna ayna tuttu. Gerçekleri göstermeye gayret etti. Mekanı cennet olsun.
Geçen bunca zaman içerisinde ne kadar bilgi toplumu olduk? Bunun cevabını sizlerin yorumlarına bırakmak yerinde olacaktır.
Ama şunu açıkça söylemek gerekir ki; genciyle, yaşlısıyla, hatta çocuklarıyla iyi bir akıllı telefon ve iPad kullanıcısı olduğumuz kesin. Bunda sosyal medya popülaritesi ve etkisinin yüksek olduğu göz ardı edilemeyecek kadar çok büyük.
Malumunuz olduğu üzere sosyal medya kavramı son yıllarda hızlı bir şekilde geldi girdi hayatımıza. Ağırlıkta iletişim, etkileşim, bilgi ve fotoğraf paylaşımları için kullanılmakta.
Kullanıcı dostu ara yüzleriyle sosyal ağlardaki siteler birçok insanın ilgisini çekmektedir. Bu yüzden çoğu insan farklı amaçlar doğrultusunda sosyal ağlara katılarak kişisel hesaplar açmaktadır. Duyulan ilgiden olsa gerek, günümüzde sosyal ağlara katılan kullanıcı sayısı her geçen gün daha da artmaktadır.
Eğitim seviyesi ne olursa olsun milyonlar sosyal ağlarda sörf yapmaktadır. Ellerindeki o küçük cep telefonları ve bilgisayarlarla kocaman Dünya’da birbirleriyle sürekli etkileşim içerisindeler.
Sosyal ağların bu inanılmaz gelişimi ve büyümesi özel yaşantının farklı bireylerle paylaşılması açısından oldukça dikkat çekicidir.
Sosyal medya kullanıcılarının bilinçsizce kişisel sayfalarında paylaştıkları bazı söz ve fotoğrafları insanı sandalyeden düşürme niteliği taşıyor.
Gözlemlerimize göre sosyal medya dediğimiz etkileşim ağlarında kimi usullere uygun hareket ederken, kimisi de adap dışı söz ve resimleriyle takipçilerinin dikkati çekmeye çalışmakta. Bu yönüyle hesap sahipleri farkında olmadan sanal ortamda kimliklerini, şahsiyetlerini sergilemektedir.
Daha açık ifade edecek olursak: Kişisel sayfalar, hesap sahiplerinin kişiliği, karakteri, üstünlükleri ve zayıflıkları hatta zaafları hakkında karşı tarafa bilgi aktarmaktadır.
Şu unutulmamalıdır: Sosyal medyada paylaşılan her cümle, her fotoğraf hesap sahibi hakkında bir kanaatin oluşmasına sebebiyet vermektedir. Farkında olunmasa da “Sosyal medya, kullanıcısına gerçekte ayna tutmaktadır.” Adeta “SEN BUSUN” der gibi. Sosyal medya ağlarındaki sistemlerde hesabı olan kaç kişi bunun farkında?!