Mutlu ve yaşlı şehir …mutlu ama yaşlı mı demeliydim..
Herkesin malumu olduğu üzere Sinop 2016 verilerine göre en mutlu şehir seçildi.. Peki ama bu mutluluğun sebebi neydi?
Onlara mutluluk kaynağı olan değerlerin ne olduğu sorulduğunda “sağlık” cevabı ön plana çıkmış... % 82,5 ile Sinop, mutlu olmak için sağlık koşullarına en çok önem veren ikinci ilimiz olmuş.. Bununla birlikte sağlık hizmetlerine bakıldığında hekim başına müracaat eden hasta yoğunluğunda en yoğun 10. İlimiz.. Buna rağmen Sinopluların sağlığından ve kamunun sağlık hizmetlerinden memnuniyet oranı da oldukça yüksek.. (Yard.Doç.Dr. Mutlu KAYA, Prof. Dr. Cevdet YILMAZ, “Yaşlı,Mutlu,Huzurlu İl Sinop’un Nüfus Özellikleri”, Doğu Coğrafya Dergisi, 38,sy. (Temmuz 2017), s.156-157)
Çelişkili gibi gelen bu durum; algılarımızın zannettiğimizden çok daha fazla rol oynadığı hayatımızda gerçeklerin ne kadar öznel olduğunun bir göstergesidir bana göre..
İller arasındaki gelişmişlik düzeyine de yer verilen yukarıda alıntı yaptığım makalede; Sinop’un 1996 yılında 56. sıradayken, 2013 yılına gelindiğinde farklı verilerin kullanıldığı bir çalışma olsa da- gelişmişlik düzeyinin 62. sıralara gerilediği belirtilmiş. Buna rağmen ülke genelinde yaşam memnuniyeti en yüksek olan şehrimiz Sinop..
Sinop aynı zamanda genç nüfusun sürekli göç vermesi sebebiyle ülkemizin en yaşlı şehri.. Alıntı yaptığım makalenin sonucunda şöyle bir cümle var “İstatistiki veriler mekân analizi olmadan değerlendirildiğinde Sinop ili örneğinde görüldüğü gibi, hem göç veren hem de mutlu olan gibi bazı tezatları içerebilmektedir. Bu nedenle TÜİK verileri yorumlanırken sadece rakamlara bakmak yanıltıcı sonuçlar çıkarabilir.”
Mutluluğun salt rakamlarla, herkesçe kabul gören sebeplerle açıklanamayacak olması bir tarafa her şeye sahip, rakamsal şişkinlikleri ve doygunlukları olan insanların mutlu olamaması daha “bilindik” geliyor bize…Her geçen gün daha da normalleşiyor.. Çok var çünkü.. Sürekli de artıyor.. Ama makul bir sebep bulunamadan, herkesçe kabul gören bir “sahiplik” olmadan “mutlu olabilmek” şaşılacak şey doğrusu…
Sinop ili örneğinde olduğu gibi…bazı tezatları içermek” durumu tek bir şehirle hem de az gelişmiş bir şehirle sınırlı bir şey değil..
Bence içinde bulunduğumuz çağda en büyük tezatlık içeren durum; bilgi çağı dediğimiz günümüzde, bilim ve teknolojinin hiçbir dönemde olmayan bir hızla artmasına ve yaygınlaşmasına rağmen insanlar arasındaki fırsat eşitsizliklerinin de aynı hızda artması ve yaygınlaşmasıdır. Bilgi teknolojilerinden yararlanma düzeyleri bakımından gelişmiş ülkeler ile gelişmemiş ve az gelişmiş ülkeler arasındaki farkın giderek açılması ve gün geçtikçe derinleşen bu farkın günümüzde artık “sayısal uçurum” kavramı ile ifade ediliyor olmasıdır. Üstelik bu “uçurum” yalnızca teknolojinin nimetlerinden yararlanma açısından bir farklılıkla da sınırlı kalmıyor.
"Sayısal uçurumun etki ve sonuçlarının bölge, ülke, şirket, hane ve birey gibi farklı düzlemlerde ele alınması gerektiğini belirten uzmanlar, söz konusu kavramın gelir dağılımı, eğitim, kamu sağlığı, sosyal güvenlik, istihdam imkanları gibi iktisadi ve sosyal hayatın çeşitli alanlarında mevcut uçurumu katlayıcı etkiler yaptığını ileri sürüyor”. (Prof.Dr.Halil Zaim, Bilginin Artan Önemi ve Bilgi Yönetimi, İşaret Yayınları, İstanbul 2005,s.13-14) Bilgi teknolojilerinin şekillendireceği bir gelecek söz konusu olduğunda uçurumun altında olan toplumların bu kısır döngüden çıkabilmeleri oldukça güç gözüküyor.
Geçmişte ve her dönemde olan “farklılıklar” sürekli artan “uçurum” a dönüşüyor; sürekli artan teknolojik çözümlerin ve hayatı kolaylaştıran bilimsel gelişmelerin yaşandığı günümüzde.. Tam tersi olması gerekirken, böyle bir “tezat” yaşanıyor-yaşattırılıyor bu çağın insanlarına..
Bununla birlikte gelişmiş ülkelerdeki insanların mutsuzlukları ile az gelişmiş ülkelerdeki ya da şehirlerdeki insanların nadir de görülse- mutluluklarına rastlamak mümkün şu “tezat” evrende..
Evrenin tezatlığı, yani her şeyin “öteki” ile ayakta durduğu, “öteki” ile bilindiği ve birbirini tamamladığı gerçeği, zıtlıkların yaratılışın hamurunda birlikte yoğrulduğunun ve varoluşumuzun temelinde olduğunun delili olmuştur.Bu yüzden “tezat” kavramı her ne kadar “olumsuzluk” çağrıştırsa da her zaman olumsuz sonuçlar verecek diye keskin bir hüküm ihtiva etmez ve işte bu yüzden rakamsal gerçekler her zaman hesaplanan sonucu vermez.
Evrenin yaratılışından beri aydınlık ve karanlığın, iyi ve kötünün hiç bitmeyen mücadelesinde “uçurumun” en altında olanların da kazandığı olmuştur... Hayatımızın yönünün belirlenmesinde, mutlu ya da mutsuz olmamızda bize sunulan imkanlar veya içinde bulunduğumuz fırsat eşitsizlikleri hiçbir zaman yüzde yüz belirleyici olamamıştır.
Çaresizlikler ve imkansızlıklar içinden bir dolu başarı öyküleri çıkmıştır.
Sonuçta neyin ters ve neyin düz olduğu kendi algılarımızda ve mutlu hissetmek galiba en çok da bununla ilgili.
“Tezatlar şehri” belki biraz da herkesin kendine ait daha doğrusu kendi algıladığı evreni..Yaşlandığımız zaman eğer bir gün bize de sorulursa “mutlu musunuz” diye..
Yaşlı olmakla tezat bir ruh hali ile “Evet çok mutluyum” diye cevap verebilmeyi dilerim herkese..