Kış mevsiminin beklenmedik bir soğuk hava dalgasıyla aniden geri gelmesi, insanları hep eski kışları düşünmeye sevk eder.
Rusya üzerinden gelen bu soğuk, yılların derinlerinde saklı anıların kapısını aralıyor.
Yükseklerde yağan ilk karın beyaz örtüsü, çocukluğumuzdaki o ilk karın heyecanını hatırlatır.
Sabah uyanıp pencereye koşarak dışarıda usulca yağan karı izlemek, her defasında yeni bir mucize gibiydi.
Okullar tatil olur mu, kar toplarıyla arkadaşlarımızla sokakları şenlendirir miyiz, belki de akşam üzeri sobanın başında kestane pişiririz diye düşünürdük.
Dolaplardan çıkarılan kışlık kıyafetler, o yıllardan kalma kokuları taşır âdeta. Kalın yün kazaklar, atkılar, eldivenler…
Her bir parça, kış soğuğuna karşı bir kalkan olduğu kadar, geçmişin sıcacık anılarına açılan bir kapıdır.
Eskiden kışlar daha uzun ve sert geçerdi diye anlatır büyükler. Bizler de yaşadık o günleri, ama çok değil.
O zamanlar sobanın etrafında toplanır, anneannelerimizin ördüğü battaniyelerin altına girer, çayın buharı eşliğinde sohbetler edilirdi.
Sobada demlenen çayın kokusu, evde kaynayan tarhananın dumanı, dışarıdaki soğuğa inat evin içini sıcacık yapardı.
Kış sâdece soğuk değil, aynı zamanda birleştirici bir mevsimdi.
Çetin soğuklar, insanları bir arada olmaya, sıcak bir çorbada buluşmaya teşvik ederdi.
Çocuklar sokaklarda kayar, karın tadını çıkarır, büyükler ise eve daha çok kapanır, akşamları radyodan gelen ezgilerle zaman geçirirdi.
Hele ki yılın ilk karı, kışın tüm güzelliğini müjdelerdi.
Kar tanelerinin sessizce yere düşüşü, o tarifsiz huzuru beraberinde getirirdi.
Her yer bembeyaz olur, dünya bir anlığına durur, zaman sanki ağırlaşırdı.
Kışın, doğanın dinlendiği, insan ruhunun içe döndüğü bir zaman olduğunu söylerdi büyükler.
Sobanın başında geçen uzun geceler, içsel bir hesaplaşma, yenilenme dönemi gibiydi.
Eski zamanlarda, insanlar bu mevsimi büyük bir sabır ve şükürle karşılardı.
Her ne kadar soğuk olsa da, kışın getirdiği sessizlik ve dinginlik insanlara farklı bir huzur verirdi.
Bugün de Rusya’dan gelen soğuk hava dalgası bu eski zamanların bir yankısı gibi.
Yüksekler yılın ilk karını aldı, biz de dolaplardan kışlıklarımızı çıkardık.
Şimdi sokaklarda kışa hazırlanma telaşı var; odunlar kırılıyor, battaniyeler yıkanıyor.
Belki çocuklar hâlâ ilk karın heyecanıyla uyanıyorlar, belki bir köyde sobanın başında yine kestaneler közleniyordur.
Her kış, eski anıları canlandıran bir fırsat sunar bize.
Çünkü kış, sâdece bir mevsim değil; içinde sıcaklık, birliktelik ve nostalji taşıyan bir hikâyedir.