Sözde bazılarına kolay gibi gözükebilir; lakin zordur hayatta.
Farklı bir duruş, erdemlik gerektirir.
Ayrıca ilkeli, prensipli, disiplinli, omurgalı bir yaşam ister. Delikanlılık gerektirir.
Zenginliğin, makam ve mevki sahibi olmanın, okumuş olmanın adam olmayla doğrudan bir ilgisi yoktur.
Sonra, erkekle kadın arasında pozitif ayrımcılığa girerek anlamlandırmanın da çok lüzumlu olduğunu düşünmüyoruz.
Adam olmak cinsiyet meselesi değil, bir şahsiyet meselesidir.
Şahsiyet, insanda bazı karakteristik özellikler arar.
Mangala benzer bir yüreğe sahip olmak gibi...
Yürekli insan haklı olduğu konuda aslan misali kükrer değil mi?
Günümüzde bazı insanlar öyle değil ne yazık ki.
Bir makama gelebilmek veya ulaştığı mertebede biraz daha fazla kalabilmek ya da bulunduğu mevkiden olmamak için kedi gibi miyavlayıp duruyorlar.
Olaylar karşısında gerçeklerden kaçıyor. Yerine göre Tavşan misali siniyor bir köşeye. Veyahut çok renkliliğini sergileyerek bukalemunlaşıyor.
Hayvan özelliklerden hareketle verdiğimiz tiplemelerden sonra, yaşadığımız dünyada adam kalmanın hayli güç olduğunu sizde anlamışsınızdır.
Hepimizin çocukluktan bildiği bir öykü vardır: Babası çocuğa “Adam olamazsın!” der. Çocuk da büyür, vezir olur ve babasını ayağına çağırır. Babasına, “Bak vezir oldum" deyince, babası, “Ben sana vezir olamazsın demedim, adam olamazsın, dedim” der.
Peki, doğru olan ne? Adam olmak mı, yoksa adam kalmak mı?!
Bizim geleneğimizde “adam olmak” önemlidir. Ancak, "adam kalmak" daha çok önemlidir.
Adam olmak; yılmamak, vazgeçmemek demektir.
Umudunu her şartta muhafaza etmektir.
Kimseye göbeğinden bağlı olmamaktır.
Başkalarının işlediği kalıba uymamaktır.
Bilgili, kültürlü, donanımlı ve onurlu olmaktır.
Topluma karşı sorumlu, gelenek ve göreneklere saygılı, görgülü ve sempatik olmaktır.
İnsanlarımızda inanç kuvvetlendirilmedikçe batılla mücadeleye girişilemez. Toplumda hakkın üstün tutulması ancak adam olanlarla mümkündür. Yoksa birinin adamı olanlarla değil!