Temmuz ayının kavurucu sıcağı, bizleri etkisi altına almışken, Ağustos'un eşiğinde sıcağın ne kadar terleten bir yük olduğunu derinlemesine hissettik.
Gölgede bile yapış yapış terleyen bedenlerimiz, havadaki nemin âdetâ elinle tutulur gibi ağırlaştığını hissetti.
Mevsim normallerinin ötesinde seyreden bu ekstrem sıcaklıklar, gelecekte bizi bekleyen iklim değişikliğinin ve küresel ısınmanın somut birer işareti gibi.
İnsanlar artık sadece hava durumu tahminlerinden değil, doğanın seslerinden ve gökyüzündeki değişimlerden de endişe duyar hale geldi.
Yıllar geçtikçe değişen hava koşullarıyla birlikte, eski zamanların tatlı bir nostaljisi de yüreğimizde yankılanıyor.
Eskiler, Ağustos ayı için "yarısı yaz, yarısı kış" derlerdi.
Bu ifade, hem yazın bitişine yaklaşıldığını hem de kışın sessizce yaklaşmakta olduğunu anlatan bir halk bilgeliği gibi.
O dönemde Ağustos'un başlangıcı, sıcağın yavaş yavaş yerini serinliğe bırakacağına dair bir umut taşıyordu.
Geceleri havanın serinlemesi, yaz meyvelerinin tatlılığıyla birleşir, insana yıllardır kaybettiği bir huzuru getirirdi.
O eski zamanlarda, yazın son günlerinde gece rüzgârları, bahçelerde dolaşan mis gibi çiçek kokuları ve yıldızların altında yapılan sohbetler, hep bir rahatlama hissi verirdi.
Eski evlerin geniş verandalarında oturup, gökyüzüne bakarken; meyve ağaçlarının yanındaki serinletici rüzgârı hissetmek, yazın sonuna yaklaşmanın verdiği huzuru yaşamak mümkündü.
Oysa şimdi, o eski Ağustos akşamlarının serinliği, neredeyse birer efsane gibi.
Geceleri bile hava sıcaklıkları, yazın sarmaladığı aşırı sıcaklığını sürdürüyor.
İnsanlar, eski zamanlardaki o serin rüzgârları ve tatlı yaz akşamlarını arar hale geldi.
Havanın gece serinliği, yazın gelenekselleşmiş ritüellerinden biri olarak hafızamızda yer alıyor.
O nostaljik akşamları ve serin gölgeleri özlerken, yazın bittiği yönündeki eski hislerin ne kadar değerli olduğunu daha iyi anlıyoruz.
Zaman ilerledikçe, doğanın ve havanın kendisi de değişiyor.
Belki de bu nedenle eski yazların tadını bugünün sıcaklıklarında bulmak daha zor hale geldi.
Belki de bu eski gelenekleri ve tatları korumak için daha fazla dikkat etmemiz gerekiyor.
Havanın serinlemeyen gecelerinde eski Ağustos akşamlarını hatırlayarak, geçmişin tatlı serinliğini ve huzurunu bugüne taşımak, bizlere hem bir kaçış hem de derin bir düşünce fırsatı sunuyor.
Yazın sıcaklığıyla baş başa kalıp, Ağustos’un gece serinliğini eski zamanlarda olduğu gibi tekrar bulmak umuduyla, belki de bu nostaljik detaylar ve eski yaz anıları, bize hem geçmişin güzelliklerini hatırlatacak hem de gelecekteki iklim değişikliklerine karşı daha bilinçli olmamız gerektiğini gösterecek.