Belki de hayat mektebinin en sancılı sınav dönemlerini verdiğimiz periyot içerisindeyiz. İşsizlik, yoksulluk, çeşitli salgın hastalıklar, çocuk cinsel istismarı, şiddettin her türünün hüküm sürmesi, uyuşturucu bağımlılığının hınca hınç artışı, terör olayları, çıkar için yapılan savaşlar, Filistin’de yaşanan soykırım, Doğu Türkistan çöllerinde inşa edilen ve içinde yüz binlerce Uygur Türkü'nün tutulduğu toplama kamplarında yapılan zulümler derken Arakan, Afganistan, Çeçenistan, Keşmir, Orta Afrika Cumhuriyeti ve daha adını saymadığım çilekeş ve kıyıma uğratılmış coğrafyaların hukuku, hududu utanmadan çiğnenmiştir. Buralar da savaş suçları daima göz ardı edilmeye çalışılmıştır.
Şimdilerde ise dünyanın hemen hemen birçok yerinde insan sağlığının ucuzlaması ve bir kasabın ete muamelesiyle eş değere dönüşmesi ve gıdalarda sağlıksız, kimyasal katkı madde içeren tüm yiyeceklerin boşaltım sisteminde oluşturdukları tıkanıklıklar ve bakteriyel bozukluklar sebebiyle birçok hastalığa kapı açması, dahası kanser gibi hayat akışını etkileyen rahatsızlıklar, yaşam şeklinin sorgulanmaması ve dahi art niyetle oluşturulan modernizmin adı altında yaşamı felç eden alışkanlıklar insan bünyesini zayıflatarak ruhsal tükenmişliğe doğru götürmektedir. Kendilerince bu çağa daha uygun biçimler yaratarak yerleşik geleneklerin kırılmasını sağlayan bu bakış açısının verdiği direktifler nice hayatı söndürüyor. Dünya üzerinde Filistin’e yapılan soykırıma karşı duran insanlara eziyet edilmemesi, mazlumu ve insanı savunma haklarının ellerinden alınmaması konuşulması gereken ayrı bir konu başlığı olmayı hak etmektedir. Duyumlar vahim!
Havada görülen bozulma ve sorunlar yanında, yaşam alanlarında ortaya çıkan hastalıklar ve bedeni etkileyen uyuşukluk ve aşırı mutsuzluk yine ayrı bir konunun başlığı olarak yazılması gerektiğini düşünüyorum. Hava, toprak, su gibi doğal ortamlarda kasten oluşturulan bozulma ve sorunları oluşturanların insanoğluna eziyetini görünce aklıma hastalıkların nedenlerini sıralayan İbn-i Sina’nın havayla ilgili söylemleri geliyor. İbn Sînâ:’’solunan havanın dengeli, saf ve hayatî kuvvete zararlı maddelerle karışmamış olduğu sürece beden sağlıklı kalacaktır, şayet havanın bozulması durumunda ise hastalanacaktır.’’ (İbn Sînâ, el-Kânûn Fi't-Tıb, c.I, s.113-114.)
Tüketim sorununu üretimle çözmek yerine başka kısıtlayıcı yöntemlere başvurmakta akıllara başka soruları getiriyor, kasten bile isteye canlı intiharlara mı sürükleniyoruz? Çoğu yerde artan işsizlik oranlarının yüksekliğinden dem vurulmuş, daima bunu dile getirmek yerine çözümleri konuşulsaydı daha mı netice odaklı olunurdu?
Dehşetinden feryad-ı figan ettiğimiz bu efkârın bizi çepe çevreleyen enkazı ve küşümlendiğimiz korkunç kuşatılmışlıklara rağmen kendimize güvenimizin azalmasına karşı dik duruşumuz ve de bizi sarıp sarmalamaya çalışan karamsarlığın güçlenmesini engelleyişimiz; bilinmez ve esrarengiz ışıksız ağaçlı bir orman bir yolunun yavaş yavaş ayın şavkına doğru çıkışını müşahede ederek, mesafemizde hedef saptayabilmemiz ve sarahata kavuşabilmemiz için güzel bir sabır erdemini muvafakatımız sayesinde inşallah karanlık zulumat alemi olarak gözlemlediğimiz bu dönemlerin elbet biteceği, zalimlerin kahrolacağı, müjdelerin ard arda sıralanacağı ve güneşin doğuşunun yakınlığı ümidindeyiz. Umut insanı; yüzünde beliren mütebessimle birlikte tüm varlığını, maddi manevi mesabesi ulvi münşerih bir aleme götürür. İşte bu yüzden bakış açısı ruhsal dinginliği etkileyen en önemli maddelerden biridir.
Toplumsal sıkıntıların daha ağırlıkta olduğu şu zamanın yarattığı olumsuzluklar had safhadadır. Ufak tefek dahi olsa menfaâtlerin ön planda tutulduğu ve küçük bir çıkar uğruna insan ırkının taife taife mezarları doldurmalarına şahitlik ederken, öbür yandan da arsız her olayın kepazeliklerini esefle seyre dalıyoruz.
En fenası da fitnenin çıtasını yükseltmesi göz ardı edilmemesi gereken konulardan biridir. Her şeye rağmen insani sıfatlarımızın hakkını vermeli, yaratılışımızın gerekliliklerini yerine getirmeliyiz. Huzurumuzu bozan her durumdan içtina ederek, zararımız için oluşturulan durumlara tepki vermekten kaçınmamalıyız. Bebekliğimize, çocukluğumuza, kadınlığımıza, erkekliğimize ve ihtiyarlığımıza ve dahi insani tüm halimize dokundurmayıp, deney faresi gibi kullanmalarına izin vermemeliyiz. Yaradılışımızdaki muazzam yapımızı ve bedensel bütünlüğümüzü muhafaza etmeliyiz.
Sevindirici bir armağan olan mükafat, alın teri dediğimiz insani çabanın karşılığıdır. Beleşe konmadığımız kerem ve lütuflar; hamaratça gösterilen nefsi çekişmeyle (tembelliği bırakma) elde ettiğimiz gayretlerin mukabilidir. Şüphesiz her emeğin en yüce arzusu kendisine duyulacak saygıdır. Ona biçilen o üstün değeri sebebiyle kutsallığı artar, hürmete riayet edilen hakkın kazanımını layıkıyla kesbeder. Bundandır ki bugün iştigal halinde olduğumuz her eylem ve işimizle kurduğumuz bağ, koşullanma ve istediklerimize karşı yoğun bir benimseyiş sükûnetimiz için önemlidir.
Bizzat işimi pekiştirme gayretim ve şartlarıma verdiğim tepkilerim, şahsım adına çok kıymete haizdir. Hayatı olumlu ve kuvvetlendirici halde fasılasız ilerletmek, toplumsal olaylardan ve sevdiklerimizden kayıtsız kalmadan yola devam edebilmek sağlıklı bir yaşam biçimidir. Şu hayatta istediğim yönde bir reaksiyonun gelişmesi ve her ne arzuluyorsam hoşça meydana gelebilmesi için isteklerimi (belirlenen hedef) düzenli olarak sürdürmem ve bunun içinse ayrımlı aralıklar, gerekirse marjinal tutumlarla denemeye devam eden tekrarlı süreçlerim beni daha da tutkulu kılar. Her neye yöneliyorsam onun üzerinde kurduğum hakimiyet ve bilinç kontrolümün seviyesi ve oluşumuna ön ayak olduğum o çabanın aziz ruhu manidardır. Bir hayli daldığım bu okur-düşünür-yazar seyahatinde beni baştan başa ziyâlandıran en mühim mevzu sahip olduğum ruhsal dinginliktir. Bugün hâlâ sağlıklı yazabilme kabiliyetimin kolay kolay baltalanmaması da buna delildir.
Hislerimi detaylı ifadeler ve doğru kelimelerle beyanata hassasiyet göstermeyi oldum olası sevmişimdir. Oysa bu yazımı oldukça kısa tutma düşüncesiyle başlamıştım. Kendi değerini bilen kimseler için ruhsal olarak düzenli bir proğram oluşturmak önemlidir.
Ruhsal dinginlik için lazım olan en esaslı temel kural bana göre şartların ötesinde oluşturulan o nakliye şirketi tırı yükü kadar dağdâlı ve kalabalık beklentilerden uzaklaşmaktır. Mümkünse şayet; o elmas değerindeki hayalleri henüz gelmemiş istikbale kayıtsız şartsız feda etmeyiniz. Birtakım zihinsel etkenler insan vücudunda fiziksel değişimlere neden olabilir ve hastalıklara sebebiyet verir. Zihinsel tavrın bazı hastalıkların sebebi olabileceğini unutmayalım. Stres insanı hasta eder; saç dökülmesi, odaklanma sorunu, düşük enerji, kalp çarpıntısı, uyku problemi, göğüs ağrısı, panik atak artışları, reflü gibi durumları çoğaltır. İnsanlık dış etkenlerden yeteri kadar hasta ediliyorken, iç etkenleri de dış etkene destek ekibi olarak görevlendirmemelidir. Ruhu darlamaya devam ettiğinde, yönünü şaşırtır ve bedende tahribata başlar. Sizin adınıza Azrail’e yol kazı çalışmalarına başlar. Beklentinin ağırlığı ruha yüklendikçe azap ve ağırlıklar artar. Kendinden beklediğin veya senden beklenenler hususunda durdukça daha yıpratıcı durumlara neden olur. Hayatı geldiği gibi karşılama, dünyayı ruhların eğitimgâhı olarak görme dışındaki aşırılıklar hep yorucudur. Gerçekleşmesi ümit edilen, beklenen bir şey varsa yaratılış sistemine göre belli bir düzen doğrultusunda, yeryüzünün ve yaşamın adetine ve gerekliliklerine göre sıralamasını alarak ilerler. O düzeni takip edenler başarıyı yanı yanına dizerler. Olması gereken tepkiler istenileni etkisi altına zaten alacaktır.
Evet anlıyorum var olan bir maksat (hayal) var, işte bunu gerçekleştirme yöntemlerinden faydalanarak ruhumuzu yıpratmadan yararlanma yoluna gitmemiz en temizidir.
İşleyiş sistemini bilmek değil, uygulayabilir olmak önemlidir. Sıralamayı takip et ve dinginliği yaşa!
Topluma kalemiyle hizmet eden yazar meslektaşlarımızın en belirgin özelliği ise dingin ve sağlıklı bir kaleme sahip olmasıdır. Bu sayede olaylardan hâsıl yaptığı çıkarsama ve nokta atışı yorumları, doğru ve isabetli konuşması veyahut yazması muhtemeldir. Çıkar sağlamadan iyilik yapması ve kopan fitneyi susturması yüce bir mukaddesat olduğu aşikârdır.
Dehşet verici belirsizliğin ortasında sabırla fenerine gazı koyarak yoluna devam etmesi ve kendisiyle yürüyenleri (okurlarını) aydınlatması hem kendini hem de başkalarını saadete götüren kişi oluşudur aslında onu anlamlı kılan.
İnsanın zorluklarla baş edebilme ve krizini yönetebilme ve bunun üzerine yeni metotlar geliştirebilme, olaylara bakış açısındaki farklılıklardan faydalanma olgun yaşamı vadeder.
Genelde ruhsal krizlerin temel nedeni olarak ekonomik yetersizlikler veyahut eğitim düzeyi düşüklüğü gibi olgulara dayandırılması dillendirilir. Evet bu bir faktör olabilir. Fakat tamamıyla bundan kaynaklandığı iddea edilemez. Madden rahat bir yaşam sürerken ciddi anlamda çeşitli ruhsal sorun yaşayan insanları göz ardı edemeyiz.
Ruh sağlığının güçlendirilmesi, sağlıklı ve üretken olabilmek önemlidir. Bıkkınlık, problem, anlam kaybı ile ilişkilendirilen; depresyon, yalnızlık, melankoli ve ilham eksikliği, zaman içinde boşluğa düşme gibi durumların çözümü onlara nasıl baktığımızla ilgilidir. Ruhi bunalım geçiren ve zihni meşgul tutan haletlerden bizi uzak kılan fıtri yaşam şeklinden ve düzenimizden uzaklaştırılmış olmamızdır. Küresel sisteme göre stresin aşılma yolları ise genellikle kapitalizmin rengarenk eğlence sirkine çıkar. Bu sıkıntıyı tamamen ortadan kaldırmaz. Geçiştirme yoluyla üstü kapatılmış metottur. Herhangi bir hadise karşısında yeniden açılacak ve ani şekilde köşede duran buhranı tekraren tetikleyecektir. Olayların temelinde var olan hakikatse uyuşturulmuş ve köleleştirilmiş insan modeli yaratmaktır. Yani bizlerden; fıtratımızda var olmayan bir şeyi zoraki oluşturmaya çalışmalarıdır. Bunca çırpınışlar ve belki binlerce bilimsel lüzumsuz zarar verici çalışmalar, deneyler, savaşlar ve kitleler üzerinde oluşturulan kaosların ana problemi budur.