Vizyon kelimesi köken olarak Latince "videre" den, görmek fiilinden gelir.
Vizyon ileri görüşlülüğü anlattığı kadar; sağ duyuyu, umudu, kararlılığı, hedef koymayı da anlatır.
Türk Dil Kurumu sözlüğümüzde yer almaz ama oturduğun yerden bahane bulmayı değil de; elini taşın altına koymayı, sorumluluk almayı düşünmeyi, kafa yormayı, göze almayı, cesur olmayı da anlatır aslında biraz.
‘’Efendim içinde bulunduğumuz şartlar buydu ama biz de bunu başardık’’ diyebilmeyi…
Atamız hepimizin başucu kitaplarından olan Nutuk’u 30 Haziran 1927'de Dolmabahçe Sarayı’ndaki eski köşkün üst katındaki çalışma odasında yazmaya başlıyor. Sonra üç ay boyunca geceli gündüzlü çalışmaya devam ediyor. Bu dev eserin Meclis salonunda okunması ise 6 gün 6 saat sürüyor.
Nutuk’u en farklı kılan özelliklerinden biri ise eleştirinin, öfkenin, coşkunun bir arada bulunması ve bir milletin yeniden doğuş hikayesinin ilk ağızdan böyle bir netlikle anlatılıyor olmasıdır. Nelerin yapıldığı kadar, nelerin yapılamadığını ve yaşanılan sıkıntıları da anlatan Atamız, izlediği bu yolla hem milletine hesap verir hem de gelecek kuşakların yoluna ışık tutar.
“1919 yılı Mayısının 19. günü Samsun’a çıktım.” diye başlar Nutuk ve Cumhuriyet’in gençlere emanet edildiğini belirten “Gençliğe Hitabe” ile de sona erer. Geçmişten geleceğe bir köprü kurar Ata'mız.
Hem yazdıklarıyla hem yaptıklarıyla.
Cumhuriyet ‘in ilânından 100 yıl sonra bugün, bu cesur adımları atmış vizyoner Ata'mıza bize bıraktığı miras için hem hayranlık hem minnet hem de saygı duyuyoruz.
Peki,gelin bizler de bundan 100 yıl sonrasını düşünelim.
Gelecek kuşaklar 100 yıl öncesine baktıklarında biz onlar için doğru kararlar almış olabilecek miyiz? Peki bizler onlara biz nasıl bir miras bırakacağız?
Hazır yerel seçimler yaklaşırken bir yerel yönetici vizyonu örneği ile yazımızı tamamlayalım isterim.
Günümüzden tam 167 yıl önce o dönemin Lyon Belediye Başkanı Claude-Marius Vaïsse, belediye meclisi toplantısında halkın geniş bir yürüyüş ve dinlenme alanına ihtiyacı olduğunu dile getiriyor ve aynı yıl 117 hektarlık bir alan satın alınıp park yapım çalışmalarına başlanıyor.
Önce parkın içerisine 16 hektarlık bir göl yapılıyor sonra gölü açmak için çıkarılan toprak da ziyan edilmiyor ve kentten geçen nehrin çevresinde istinat duvarı olarak kullanılıyor.
Çalışmaları beş yıl kadar sürüyor ve beş yıl sonra Lyonlular kentin tam ortasında, içinde botanik bahçesinin de yer aldığı, hatta flamingoların dahi gezinebildiği, insanların kitap okuduğu, kafasını dinlendiği, yavaşladığı şahane bir parka sahip oluyor.
Adı Tête d’Or yani altınbaş anlamına geliyor ve bugün Fransa’daki en iyi şehir parkı olarak kabul ediliyor.
Düşünün... 1856 yılının şartlarında oluşturulan bu ortam, bugün bile bir insanın sosyal ihtiyaçlarından çoğuna cevap vermeyi başarabiliyor.
Anlatmaya çalıştığım şey “Bu sosyal çevre ve düzenli şehirleşme sırf Avrupalılarda var, biz Türklerde yok değil; vizyon sahibi olmak.
‘’Vizyon, başkalarına görünmez olanı görebilme sanatıdır.” der Jonathan Swift.
Hem kendi hayatımızdaki başarılara hem de başkalarının yaşamlarına ve topluma yaptığımız katkılara bir de bu açıdan bakalım ve biraz düşünelim isterim. Ne dersiniz?
Sarah Ban Breathnach dediği gibi ‘’Dünyanın düşleyenlere de ihtiyacı var, yapanlara da. Ama düşlediğini yapanlara daha çok ihtiyacı var.”