Tüm şehirleri görmeden en sevdiğin yeri söyleyemezsin. 

Hepsini denemeden en sevdiğin işi bilemezsin. 

Tüm manzaraları izlemeden, tüm kitapları okumadan veya tüm filmleri seyretmeden sence en iyisi hangisi olduğuna karar veremezsin..

Öyle değil mi?

Kimilerine göre Evet,kimilerine göre Hayır.

Yaşamına daha fazla  şeyi sığdır ve daha mutlu hisset diye düşünüyorsanız; Evet.

Köklenmenin istikrar getirdiğine, istikrarın da size tatmin ve mutluluğu getirdiğine inanıyorsanız; Hayır 

Diye yazmış ünlü psikolog ve felsefeci Svend Brinkmann

Postmodern dönemde, hızlı tüketim çağında hepimiz devingenliğe, dolu ajandalara, büyük ve pozitif düşünmeye odaklandık ve “eğer bir şeyi istersem yapabilirim, yapamıyorsam zaten benim suçum”u hisseder hâle geldik, değil mi?

Brinkmann yazdıklarında “zorlama pozitiflik” ile “sürekli sonsuz gelişme” ifadelerini kullanıyor ve çağımızın şu dayatmalarını eleştiriyordu: “Olumlu duyguları besle.. Pozitif düşünme kapasiteni artır.. İnandığın ve istediğin sürece her şeyi gerçekleştirebilirsin!”

Bu eleştirilere ben de katılıyorum.

“Gözlerimizde at gözlükleri, sürekli pozitif ve iyimser olursak, işler yolunda gitmediğinde yaşadığımız şok daha büyük olabilir. Söylenme özgürlüğü ve gerçeklikle yüzleşme, olanı olduğu gibi kabul etme becerisinden ileri gelir. Israrla kötü hava diye bir şeyin olmadığını yalnızca yanlış giysiler olduğunu iddia eden her daim pozitif bireyin tam aksine, söylenmek size bir tür insani haysiyet bahşeder." diye ekliyordu Brinkmann.

Aslında kötü hava diye bir şey var ve hava kötüyken sıcacık bir kafede oturup camekanın garantisinde havadan yakınabilmek de güzel bir şey.

Stoacı felsefeyle tanıştınız mı, bilmiyorum. Stoacılık temele “kabullenmeyi” ve “aklı” koyar; felsefenin başlangıç noktası da “memento mori” yani “fâni olduğunu hatırla”dır.

Bu felsefeye göre, kontrol edilebilir olanla olmayanı ayırt etmek için bize bahşedilen aklı kullanmak gerekir; kontrol edilebilir olmayana (hava durumu, ölüm gibi) korkuyla, endişeyle yaklaşmak ise zaman kaybıdır.

Belki de esas maharet yaşama daha fazla şeyi sığdırmak değil, sürekli pozitif kalmak hiç değil; anlamlı bir varoluş gerçekleştirmektir.

Ve nitekim pek çok sözü bu mecrada sıklıkla alıntılanan Romalı Stoacı İmparator Marcus Aurelius'un dediği gibi:

--Kim ne derse desin, kim ne yaparsa yapsın; benim görevim “iyi olmak”.
Altının veya zümrüdün ya da mor rengin kendi kendine şunu tekrarlaması gibi:
“Kim ne derse desin veya kim ne yaparsa yapsın; ben rengini yitirmeyen bir zümrüt olacağım.”

Siz de iyilerin tarafını tutanlardanmısınız ne dersiniz ?