İnsan hayatının her aşaması kendi hikâyesini yazar. 

Çocukluk, gençlik, olgunluk ve nihayetinde emeklilik... 

Her dönemin kendine has bir ritmi, bir melodisi vardır. 

Gençlikteki hareketliliğin yerini olgunluğun dinginliğine bıraktığı gibi, emeklilik de iş hayatının koşturmacasından bir adım geri çekilmeyi gerektirir. 

Bu geri çekilme her zaman huzurlu bir mola olmayabilir; kimi zaman içsel bir boşluğun, bir belirsizliğin başlangıcına da işaret eder.

Şu sıralar emekli olanlar için veda programları düzenleniyor iş yerlerinde. 

Arkadaşları, uzun yıllarını aynı çatı altında geçirmiş olan mesai arkadaşlarını uğurlamak için toplanıyor. 

Kutlamalar yapılıyor, şakalar ediliyor, hediyeler veriliyor. 

Onlarca tebessüm var, ama dikkatli bir göz bu tebessümlerin ardındaki o ince mahzunluğu fark edebilir. 

Emeklilik bir başarıdır, bir dönemin kapanışıdır; ancak bu kapanış aynı zamanda geleceğe dair bir belirsizliği, yeni bir başlangıcın getirdiği korkuyu da beraberinde getirir.

Dücane Cündioğlu'nun sözleri yankılanıyor zihnimde: "İnsanı hastalık değil hastalık korkusu çökertir; yaşlılık değil yaşlılık korkusu, ölüm değil ölüm korkusu, kısaca insanı hep insan çökertir." 

Aslında emekliliğin kendisi değil, emekliliğin getirebileceği boşluk korkutuyor insanı. 

Alışkanlıkların kırılması, rutinin sona ermesi ve uzun yıllar boyunca bir anlam ifade eden iş hayatının bir anda durması… 

Bütün bunlar, insanda bir eksiklik hissi uyandırıyor. 

Sanki iş hayatı bir ağacın gövdesi, emeklilik ise o gövdenin kırılıp bir kenara atılması gibi.

Bu noktada asıl mesele, emeklilikte ne yapılacağı değil, bu yeni dönemde nasıl bir anlam bulunacağıdır. 

Emeklilik, sadece çalışmaktan vazgeçmek değil, aynı zamanda kendini yeniden keşfetmek, yeni bir ritim yakalamak demektir. 

Çoğu emekli, mesai saatlerinin boşalttığı vakitlerde kendine yeni uğraşlar bulmakta zorlanır; ama belki de bu zorluk, hayatın sunduğu yeni bir meydan okuma, yeni bir öğrenme fırsatıdır.

Çünkü insan, her yaşta öğrenen ve gelişen bir varlıktır. 

Hayatının herhangi bir döneminde olduğu gibi, emeklilikte de bir amaç ve anlam arayışı içinde olabilir. 

Bu arayış, yeni hobiler, yeni ilişkiler ve belki de daha önce fark etmediği bir yanını keşfetmekle sonuçlanabilir. 

Emeklilik, geçmişin yüklerinden arınmak ve daha hafif bir ruhla geleceğe yürümek için bir fırsat olabilir. 

Belki de emeklilik, iş hayatının verdiği kimliği bir kenara bırakarak, sadece "ben" olabilmenin huzurunu yaşamak anlamına gelir.

Sonuçta, emeklilik bir son değil, hayatın yeni bir evresidir. 

Mahzun bakışlar ve zoraki tebessümler, yerini içsel bir huzura ve yaşamın her anından zevk alabilen bir farkındalığa bırakabilir. 

İnsanı çökerten korkular, yerini kabul edişe, barışa ve hayatın her dönemini anlamlandırma çabasına bıraktığında, belki de emeklilikten alınan keyif, iş hayatının verdiği tatminden daha derin ve kalıcı olabilir. 

Çünkü asıl mesele, sadece yaşamak değil, her anı dolu dolu yaşayabilmektir.