Bir reklamcı bir bahar sabahı işe yetişmeye çalışırken, yol kenarında önündeki pankartında “Görme engelliyim, lütfen bana yardım eder misiniz !” yazan bir dilenciye denk gelmiş.
Tam da yanından geçip yoluna devam edecekken durmuş, geriye dönmüş, cebinden bir kalem çıkarmış ve pankartın başına üç kelime daha ekleyip yoluna devam etmiş…
O dakika itibariyle dilenciye, önünden geçen insanlar daha çok para bırakmaya başlamış. Pankartın yenilenmiş halinde şöyle yazılıymış:
“Mevsim bahar ve ben görme engelliyim, lütfen bana yardım eder misiniz!”
“İnsan acı duyabiliyorsa canlıdır. Başkasının acısını duyabiliyorsa insandır” der Tolstoy. “Ağlayabilseydiniz, anlayabilirdiniz” diye ifade eder Necip Fazıl Kısakürek de.
Evrimsel olarak kökenimizde var olan empati duygusu karşı tarafın duygularını anlayabilme ve ona uyumlu tepkiler verebilme manasındadır.
Ancak empati kurabilme yeteneğimiz sayesinde güvene dayalı ilişkiler kurar, yalnızlık hissinden kurtulur ve yaşanan çatışmalardan en az zararı alabiliriz.
Birisi için kötü hissetmek demek değildir empati; başkasının yüreğiyle hissedebilmek, başkasının bakış açısından dünyayı deneyimleyebilmektir.
Sizinle empati hakkında iki ilginç bilgiyi paylaşmak isterim:
Empati duygusuna dair ilk tespit: Kadınlarda erkeklere göre daha yüksek oranda olduğudur.
Geçen akşam yemekte misafirimiz olan bir dostumuzun, okul birincisi olmasına ve okul yöneticilerinin ısrarlarına rağmen, erkek kardeşi gibi kendisine de üniversite öğrenimi görmesine fırsat verilmediği ama yıllar sonra ne yapıp edip biri Hukuk olmak üzere iki üniversite birden tamamlamayı başaran yaşam hikayesi paylaşımından da hareketle;
Günümüzde bazı aileler, özellikle sosyal ve kültürel hayatı gelişememiş bölgelerimizde halen daha, “erkek adamın erkek evladı olur’’ kurgusuyla, eğitim hayatları esnasında sunulan fırsat ve özel imkanlarından, evine, hatta dostumuzun anlattığı kadarıyla, kendilerinin belirlediği şehirdeki okulu veya mesleği tercih etmeleri halinde hediye araba vaadine kadar neredeyse tüm yatırımlarını daha fazla erkek evlatları üzerine yapmış olsalar da, ilerleyen yıllarda kız çocuklarının yanlarındayken yaşlanmış anne babalarını daha iyi anladığını, daha samimi ve içten iletişim kurabildiklerini, kendilerini daha mutlu ve huzurlu hissettiklerini anlar ve anlatırlar.
Hz. Peygamberimiz de yine iyi muamele etme konusunda kızları önceler. Ve: ‘’ Kim kızları ile imtihan edilir ve onlara karşı güzel davranışlar sergilerse, o kızlar onunla cehennem arasına perde olur’’ Der.
Ve hatta, kız evlat sahibi ebeveynlerin çocuklarını ilgi ve sevgi dolu yetiştirilmesi ile iyi imkanlar sunup, güzel davranışlarda bulunmalarıyla birlikte kendisi ile cennete komşu olacağını müjdeler.
Kadınlar hakkındaki daha o dönemlerden süregelen bu negatif bakış açısı ve adaletsizliği değiştirmek ve sunulan haklarını koruma mücadelesi değişik isimler adı altında ve farklı şekillerde günümüze kadar gelmiştir.
Empati konusunda tespit edilen diğer ikinci bir gerçek ise: Düzenli kitap okuyanların da empati kurma kabiliyetleri okumayanlara göre çok daha fazla olduğu gerçeğidir.
Özellikle son iki üç yıl itibariyle kurumsal firmalarda başarılı profesyonellerde en çok aranan özelliklerin başında empati kurma becerisi geliyor ve özellikle uluslararası firmalar iş ilanlarında "empati sahibi olma" koşulunu öngörüyor ve bunu iş görüşmelerinde bilimsel metotlarla ölçümlüyor.
Tabiri caizse alemi cihan olsan, empati duygunu geliştirmemişsen ve davranışlarında ilişkilerinde insani özelliklerin ağır basmıyorsa, yok diyorlar sen şirketimizde bizimle değilsin.
Çünkü iş bilgisini zamanla, eğitimle öğretebileceklerini iyi biliyorlar ama sağlam insani bir karakterin yoksa -ki karakter özellikleri de sonradan öğretilemiyor ya zaten var ya da yok oluyor- Diyorlar: Senin sonradan bizden öğrendiğini de kötüye kullanmayacağını nerden bileceğiz?
Bir de bireyselleşmenin bir maliyeti olarak karşımıza çıkan "azalan kolektif empati" konusu var.
Vedat Milor “Hesap Lütfen!” adlı kitabında bahsediyordu:
“Türk toplumunda empatiye ihtiyaç olduğunu söyleyebilirim. Batı’da da üst düzey bir empatinin varlığından söz edemem ama fonksiyonel iletişim konusunda daha çözümcül oldukları için bizden ilerideler.”
Öte yandan, şu anekdotu da ekliyordu:
“2019 yazında kızım 17 yaşındaydı. Sarıyer’de ciciannesiyle otobüs beklerken kağıt helva almışlar. Kâğıt helvayı veriyor adam, ciciannesi ödeme yapacak fakat cüzdanını bulamıyor bir türlü. Sonunda kağıt helvacı diyor ki; “Abla sonra verirsin, önemli değil. Otobüsünü kaçırma.”
Farklı ülkelerde bolca hayat tecrübesi edinmiş dostlarımla sohbetlerimde öğrendiklerime dair ben de diyebilirim ki, evet bizim empati yeteneğimiz zayıf olsa da, Batı’ya karşı bir üstünlüğümüz vardır: O da yabancıya, müşkül durumda kalana, yaşlılara yönelik sempatimizin daha güçlü olması.
O yüzden sokakta evsiz veya hayatının son günlerini yalnız başına evinde geçiren yaşlı pek olmaz bizde.
Yangından kuzuyu kurtaran çocuğun fotoğrafını ülkemizdeki yaz aylarındaki üzücü yangın döneminden hatırlayacaksınızdır, eminim.
Yazar Nazan Bekiroğlu der ya… ‘’Dünya dönüyorsa hâlâ, güzel insanların hatırına dönüyor.’’
Özetle sevgili dostlarım, empati kurmak hayata dair geliştirilebilen bir beceri…
Sosyalleşerek ve bu beceriyi nasıl geliştireceğini düşünerek oluyor bu da.
Yine bitişe doğru sevdiğim bir söz ile bağlayayım: “Senin haklı olman, benim haklı olmadığım anlamına gelmez. Hayata benim tarafımdan bakmadığın anlamına gelir.” Der Mert Güler
Empati konusunu beraber düşündüğümüz ve değerlendirdiğimiz bir gün dileğiyle efendim. Yalnız bir kez dahi 'ama' diye cümleye başlamadan, direk karşı tarafı oklamadan, sadece onun yerine geçiyoruz, olanı onun mevcut durumuyla yargılamadan yorumlamadan tarafsızca gözlüyoruz.
Odağımızı “US” yani sınırlı aklımız yerine, “HİS” yani gönlümüze yoğunlaştırıyoruz. Gönlünüzce bir Pazar geçirmeniz dileğiyle...