Sanayi Devrimi’nin meydana getirdiği makineye dayalı üretim verimliliği ve refahı çoğalttığı doğrudur. Bu fabrikalarda çalışan işçilerin bir kısmının eğitimsizlikten ve tecrübesizlikten dolayı yaralandığı ve sonradan engelli olduğu da bir gerçektir.
Birinci Dünya Savaşı’nda yaralananların çoğu daha sonra birer engelli gazi olarak hayatlarını sürdürdükleri tarih kitaplarında yazmaktadır.
İkinci Dünya Savaşı ve Vietnam Savaşı sonrasında ise dünyada var olan engelli sayısının hissedilir sayıda arttığı araştırmacı kuruluşların hazırladığı verilerden anlaşılmaktadır.
Onların gündelik yaşamda karşılaştıkları sorunlar, doğuştan engelli bireylerde olduğu gibi aileleri hariç başkaları tarafından uzun yıllar görülmemiş, çektikleri sıkıntıların giderilmesine yönelik projeler hazırlanmasını bir kenara bırakın arayış içerisinde bulunulmamış bile.
Engelliler hapis hayatı yaşarcasına evlerine mahkûm bırakılmış. Bırakın kültür, sanat, spor etkinliklerine katılmayı ulaşımdaki zorluklar nedeniyle ne sağlık hizmeti alabilmişler, ne de rehabilitasyon merkezlerine gidebilmişler. Eğitim ve istihdam arzuları ise unutulmuş birer sözcük olarak kalmış.
Engellilerin ihtiyaçları önceleri sağlık ve rehabilitasyon hizmet alanlarıyla sınırlı kalmış. Sonra eğitim, istihdam talepleri doğmuş, daha sonra da ulaşımın erişilebilir hale getirilmesi önemli bir ihtiyaç olarak toplumların gündeminde yerini almıştır.
Dünyada ve ülkemizde engelliler ile ilgili yasal düzenlemeler ve engelli bireylerin gündelik yaşamını kolaylaştıran uygulamalar 1950’lerden itibaren ele alınmaya başlamıştır.
Devrim niteliğinde olan ve sadece engellileri kapsayan Engelliler Kanunu 2005 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilmiştir.
Doğuştan olunmasa dahi her insan bir engelli adayıdır. Yarının ne getireceğini Allah’tan gayrı kimse bilemez. Bugün sapasağlam olan bir kişi yarın engelli birey olabiliyor. Onun için ne oldum dememeli, ne olacağım demelidir.
Engelli bireyleri ve onların ailelerini anlamak, yardımcı olmak herkesin ortak görevidir. Yardımcı olmak, onları gece gündüz sırtımızda taşımak demek değildir. Engellilerle bir araya gelip onları anlamak, ihtiyaçlarının karşılanmasında destek olmak, onların dertleriyle dertlenmek, onlarla hoş sohbetler yapmak, beklentileri doğrultusunda projeler hazırlamak, diğer insanlardan hiçbir farklarının olmadığını hissettirmek bize düşen vazifedir.
Dünya Sağlık Örgütü’nün rakamlarına göre, dünya nüfusunun yaklaşık dörtte biri, hayatlarında bir çeşit engelle doğrudan ya da dolaylı olarak karşı karşıya.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre de ülkemizdeki engelli sayısı, toplam nüfusun yüzde 12’si kadar. Az rakam değil bu. Ortalama engelli sayısı 8 milyon dolayında demektir. Ve bu durum hiçbirinin kendi tercihi değildi.
Engelli bireylerin kimi doğuştan, kimi trafik kazasından, kimi makine arızasından, kimi terör saldırılarından, kimi de bizler huzur ve güven içinde yaşasın diye 24 saat vatan savunması yaparken gazi olup engelli durumuna düşen kahraman Mehmetçiklerimiz.
Mevzuatın yürürlüğe girdiği tarihten bu yana sağlık, eğitim, ulaşım gibi hizmetlerde, ayrıca kamuya ait binaların ve alanların erişilebilirlik durumlarında yapılan iyileştirmeler her geçen yıl bir adım daha ileriye taşınmaktadır.
Son yıllarda engelli ve yaşlılara yönelik hizmetler çok önem kazandı, kazanması da gerekiyor zaten.
Bazı kamu kurumlarda ve belediyelerde “Engelli ve Yaşlı Hizmetleri” ile ilgili genel müdürlükler, daire başkanlıkları, müdürlükler oluşturulmaktadır. Kurumlardaki bu yeni yapılanma yetkililerce desteklenmelidir.
Tüm resmi daireler ve belediyeler başta olmak üzere özel işyerlerinde engelli ve yaşlılara yönelik hizmetlerin sürekliliğinin sağlanması, geliştirilmesi, kontrolü ve kalitesinin arttırılması için mutlaka oluşturulması gereken birimler olarak görüyoruz.
Şahit olduğumuz kadarıyla kamu görevlileri özveri ile bu kurumlarda görev yapıyor. Her birisini takdirle karşılıyoruz.
Bunlar gerçekten güzel ve de sosyal devletçiliğin gereği olarak fazlası ile olması gereken hizmetler.