Hayat, bir yolculuktur. Bu yolculukta hepimiz, sonunda varacağımız bir noktaya doğru ilerliyoruz. Bu noktaya da ölüm diyoruz.

Ölmeden önce ölmek, bir inanç, bir tasavvuf işidir. 

Bakınız, her birimiz bir gün öleceğiz; bugün olmasa da yarın.

Ecel kapımızı çaldığında, elbet gideceğiz darülbekâya.

Dava diye yola çıkıp, hiç ölmeyecekmiş gibi mala, mülke, makama, mevkiye, koltuğa taparcasına meyledenleri tarih çok farklı bir şekilde yazacaktır.

Pek çoğumuz, sınırsız bir hayat yaşayacakmış gibi dünyaya ait şeylere sıkı sıkıya sarılıyoruz.

Para, güç, şöhret ve statü... Bunların hiçbiri bizi son durağımızdan, yani ölümden kurtaramaz.

Unutulmamalıdır ki; dünya hayatı bir imtihan yeridir. Kur'an-ı Kerim'deki şu âyet, her birimiz için derin bir hatırlatmadır: 

"Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak hayırla da şerle de deniyoruz. Sonunda bize döndürüleceksiniz." (Enbiya, 35)

Evet, hayat, tanımlanması zor ama canlılıkla dolu bir yolculuktur.

İçinde birçok durak, görülecek manzaralar ve keşfedilecek deneyimler barındıran bu yolculuk, nihayetinde son durağımız olan ölümle sona erecek.

Ölüm, doğal bir gerçeklik olarak bizlere düşünmemiz gereken derin meseleler sunar.

İşte burası, "ölmeden önce ölmek" kavramının devreye girdiği noktadır.

"Ölmeden önce ölmek," tasavvufta derin bir kavramdır. Nefsin arzularından kurtulmak, insanın dünyaya aşırı bağlılığını terk etmesi ve gerçek bir hakikat arayışına yönelmesidir.

Bu anlayış, kişinin kendi içsel yolculuğuna çıkmasını, dünyevi bağımlılıklarını sorgulamasını ve nihai bir teslimiyetle yaşamasını öğütler.

Çünkü ölüm bir son değil, yeni bir başlangıçtır. Ancak bu başlangıca hazırlanmak, dünyadayken içsel bir dönüşüm gerektirir.

Bugün insanlık olarak büyük bir yanılgının içinde olabiliriz: Dünyayı bir oyun alanı gibi görmek ve her şeye sahip olmayı arzulamak.

Para, makam, şöhret, güç...

Oysa bu değerler, insanın hakiki varoluş amacını gölgeleyen birer yanılsamadır.

İnsan, bu dünyaya yalnızca bir yolcu olarak gelmiştir; bu yolcunun görevi de, kalıcı olmadığını unutmadan hareket etmesidir.