İletişim çağında yaşıyoruz. Dünya’nın her hangi bir yerinde bir hadise meydana gelse en uzak mesafeden duyulur oldu. Fizanda tıs sesi çıksa Dünya’nın öbür ucunda anında duyuluyor. Duymak isteyenler duyuyor, görmek nazarıyla bakanlar görüyor.  Onun için de gündem çok çabuk değişiyor.
   
  Bir bakıyorsunuz bir asır öncesine ait bir hadiseyi, müttefikimiz olan Almanların önerisi ve zorlaması sonucunda, mecburiyetten kaynaklanan sebeplerle gerçekleşen Ermeni tehcir olayını görebilen gözler, burkulan ve hassaslaşan kalpler. Tehcir olayını asrın soykırımı olarak sunmaya çalışan ve daima gündemlerinden düşürmeyen Dünya’nın önde gelen müstevli devletleri. Aynı döneme rastlayan, aynı bölgede meydana gelen başka bir katliam ve soykırım karşısında görmeyen gözler, nasırlaşan kalpler, sağırlaşan kulaklara sahip, kan içiciler, asrın vampirleri olabiliyorlar.
   1915 Yılında ki Ermeni tehcirine soykırımdır diyerek ağıtlar yakanlar, yine aynı yıllarda Balkan savaşı öncesi ve sonrasında Balkanlar’da yaşayan Müslüman’lara karşı yapılan vahşeti, çoluk çocuk,kadın kızan, genç ihtiyar ayırımı yapılmadan gerçekleştirilen zulmü, ırzlarına geçilerek kirletilen masumları, yakılarak yok edilen üç milyon Balkan Müslüman’ının feryatları karşısında kıllarını bile kıpırdatmayarak görmezden, duymazdan geldiler.
   İkinci Dünya savaşı yılarında Nazi Almanya’sının Yahudi’lere uyguladığı soykırım ve zulmü yıllar yılı dillerinden düşürmeyen, Yahudi soykırımını yeren yüzlerce film ve tiyatro yaparak meydana gelen hadiseyi daima canlı tutmaya çalışan Dünya’nın hakimleri, öte yandan, aynı bölgede, yakın bir geçmişte, hemen yanı başlarında Saray Bosna’da, Kosova’da, Makedonya’da, hunharca yapılan katliam ve soykırımı uzaktan seyredip sırtlarını dönerek görmezden geldiler.
   Hitler Almanya’sının Yahudi’lere uyguladığını iddia ettikleri soykırımı şiirlerine, dizelerine, yazılarına, romanlarına, filmlerine taşıyan, yıllar yılı unutulmasına mani olan, daima diri kalmasını isteyen güç, Yahudi’lerin tren vagonlarına doldurularak fırınlarda diri diri yakıldığını iddia eden hakim güç, Saray Bosna’da, Kosova’da, Makedonya’da gerçekleştirile katliamda sayıları yüzlerle ifade edilen toplu mezarlara diri diri dozer ve kepçelerle doldurulup katledilen mazlumları görmezden geldi. Unuttu ve unutturdu.
   Arap Baharı olarak tarihe mal olan, baskıcı ve baascı dikdatör rejimlere karşı başlatılan mücadele ve başkaldırı hadisesinde de Dünya’nın hakimleri tiynetleri gereği yine iki yüzlü ve kalleşçe davrandılar. Yüksek petrol rezervine sahip ülkelere müdahalede sıralarını bile beklemeden birbiriyle yarış ederken, sıra çorak bölgelere geldiğinde aylarca yıllarca suskun kalabiliyorlar.
   Yirmi aya yaklaşan bir süredir devam eden Suriye’deki Baascı Eset rejiminin halkına hiçbir ayırım gözetmeksizin yaptığı zülüm ve kıyımı emperyalist güçler seyre doyamadılar. Zalim Eset ve yandaşlarının köyleri, şehirleri, mabetleri içlerindeki binlerce masumuyla beraber uçaklarla, tanklarla yerle bir edişini tribünlerinden büyük bir iştah ve hevesle seyre doyamadılar ki, bu kan bir türlü durdurulamıyor. Elli bine yaklaşan ölümleri, on bini aşan sakatları, yarı milyonu bulan göçenleri, mülteci durumuna düşüp komşu ülkelere sığınanları keyifle seyrediyor. Kundaktaki bebelerin kurşunlara hedef oluşunu, bombaların parçalayarak yok ettiği okul çağındaki çocuğunu kucağına almış bir babanın yıkılmış halini, çocuklarının cansız bedenlerini beton parçalarının altından çıkartarak sıra sıra dizen, hayatlarının baharında toprağa düşen masumlarına mezar bulmaya çalışan onlarca annenin dramatik halini Dünya’nın hakimleri kıllarını bile kıpırdatmadan seyrediyor.
   Ölüyorum anne beni kurtarmayacak mısın…