İstanbul, tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, kültürel zenginliklerle dolu bir metropol. 

Ancak bu kadim şehir, bilhassa 1950 yılından sonra başlayan iç göç ve hızlı nüfus artışı sayesinde doğan konut ihtiyacı yüzünden yeşil alanlarını kaybetmeye başlamış; bu da çevresel sorunların baş göstermesine neden olmuştur. 

Sonuç olarak, İstanbul'un doğal dengesi zamanla büyük ölçüde bozulmuş, hemen hemen her yer beton yığınlarıyla kaplanmıştır.

Kış mevsimi geldiğinde, karla örtülü doğanın güzellikleri geçmişteki gibi İstanbul'u sarmalamaktan uzaklaşmıştır. 

Özellikle 1990’lı yılların ikinci yarısından itibaren bu devasa beton şehre karın uğramadığını söyleyebiliriz. 

Peki, İstanbul'un kışına özgü bu kara hasretin ardındaki sebepler neler?

İstanbul’un kalabalıklaşmasının en büyük nedeni, hızlı sanayileşme ve buna bağlı artan nüfustur. Bu süreç, doğal alanların yerini beton yapıların almasıyla neticelenmiştir. 

Ağaçların kesilmesi, yeşil alanların yok edilmesiyle birlikte, kışın beklenen o güzel kar manzaraları tarihe karışır hâle gelmiştir. 

Günümüzde, o eski parkların, bahçelerin ve açık alanların yerini yüksek katlı binalar almış durumda.

İstanbul’un çevresel sorunları yalnızca yeşil alanların azalmasıyla sınırlı değildir. 

Yoğun trafik, endüstriyel atıklar ve sürekli devam eden inşaat faaliyetleri, hava kalitesini her geçen gün daha da düşürmektedir. 

Uzmanların görüşüne göre, kirli hava, kış aylarında kar yağışını engelleyebilmektedir. 

Üstelik iklim değişikliği, yıllık sıcaklık ortalamalarının yükselmesine, dolayısıyla kış mevsiminde kar yağma ihtimalinin azalmasına yol açmaktadır. 

İstanbul'un ısı adası etkisi de göz önünde bulundurulduğunda, kalabalık semt ve caddelerde kar görmek neredeyse imkânsız hâle geliyor.

Beton blokların arasındaki sürekli akan trafik, İstanbul’daki gürültü kirliliğini artıran başka bir faktördür. 

Sokaklarda duyulan motor sesleri, inşaat gürültüleri ve insan kalabalığı, doğal yaşamın huzurunu paramparça ediyor. Dolayısıyla, doğada karla kaplı bir sessizlik aramak oldukça güçleşiyor. 

Beyaz bir örtüyle kaplanmış bir İstanbul hayali, bu gürültülü ortamda kaybolup gidiyor.

Tüm bu sebepler bir araya geldiğinde, sorulması gereken soru "Kar neden bu şehre uğrasın ki?" oluyor. 

Betona gömülmüş, yeşil alanlardan mahrum, kirli ve gürültülü bir ortamda karın varlığı neredeyse bir mucize hâline gelmiş durumda. 

Kışın soğuk günlerinde insanların kar sevincini paylaşacağı alanlar ise yok denecek kadar az.

Bu karamsar tabloyu değiştirmek için yapılabilecek birçok şey var aslında.

Öncelikle yeşil alanların artırılması, ağaçlandırma projeleri ve doğal parkların korunması elzemdir. Ayrıca, hava kalitesinin iyileştirilmesi için toplu taşıma sistemlerinin güçlendirilmesi ve bireysel araç kullanımının azaltılması gerekmektedir. 

Halkın çevre bilincini artırmak ve sürdürülebilir yaşam tarzının benimsenmesi için eğitici kampanyaların düzenlenmesi şarttır.

Kısacası, İstanbul sadece tarihi ve kültürel zenginlikleri ile değil, günümüzdeki çevresel sorunlarıyla da anılmaya başladı. 

Kış mevsiminin en güzel sürprizlerinden biri olan kar, maalesef meydanların, yeşil alanların yokluğu, hava kirliliği ve gürültü arasında kayboluyor. 

Şehrin geleceği açısından harekete geçmek ve bu durumu düzeltmek artık son derece önemlidir. 

Eşsiz İstanbul'un yeniden karla buluştuğu günleri sabırsızlıkla bekliyoruz...