Bir lokma bir hırka idi maksudumuz doyumsuz değildik. Samanlık seyran olurdu iki gönül bir olunca. Pembe panjurlu küçük evler süslerdi genç kızların hayallerini kanaatkardık. Çocuklar korkmadan gece yarılarına kadar sokakta oynar, acıktıklarında eve koşar, bir dilim ekmeğin üstüne sürdükleri yağ veya salça ile karnını doyururdu; hiçbir şey israf edilmezdi. Mahalleler vardı herkezin birbirini tanıdığı. mahallenin namusu vardı gençlerin koruduğu... Evler genelde tek katlı idi ve tahtaperde ile çevrilmiş bahçeleri olurdu. Evlerimizin tavanından kordonuyla sarkan lambalarımız vardı avize pek bilinmezdi sık sık elektirik kesilsede önemsemezdik, bir mum yakar otururduk. maksat aydınlık olsundu. televizyon buzdolabı çamaşır makinası bimezdik, tel dolap yeterdi. su mahalle çeşmesinden kovalarla taşınırdı. köylerde elektirik yoktu, yağ kandilleri ile oturulur isli ortamda sohbetler edilirdi. araba desen lüks. bazı mahallelerde hiç görülmezdi. çok zengin olmak lazımdı sahip olabilmek için. derken alt yapı yapılmaya başlandı. su geldi evlere. ardından televizyon, buzdolabı, çamaşır makineleri derken yıllar içinde teknoloji doldu evlere. ankesörlü telefon için yıllarca beklerken, hergün değişen cep telefonu teknojilerine, son model otomobillere, derken tüketim çılgınlığı hastalığına yakalandık. gençler evde yemek yapmaz oldu; bir telefon hop sipariş kapıda. artık kolay kolay tatmin olamıyoruz. biraz rahatımız bozulacak olsa elimizde onaltıbin liralık telefonla, açız bu ülkede yaşanmaz diye bağırıyoruz. halbuki her yokuşun bir inişi, her zorluğun bir mükafatı, her karanlığın bir aydınlığı vardır. dünya sandığınız gibi güllük gülistanlık değil. onlarda güneş batarken, bizde yeniden büyük ve güçlü Türkiyenin güneşi parlayacak. Biraz daha sabır aydınlık yarınlar çokta uzak değil. ülkemizin milletimizin düşmanlarına değil devletimize güvenelim vesselam...