Günümüz toplumlarında insanlar arasındaki selâmlaşma ve güler yüzün eksikliği üzerine düşündüğümüzde, aklımıza gelen ilk şey, aslında çok basit olan bu insanî davranışların nasıl giderek geri plana atıldığı oluyor.
Eskiden komşular arasında sabahın erken saatlerinde bir "günaydın" ya da iş arkadaşları arasında bir "merhaba" demek, sanki günlük rutinin doğal bir parçasıydı.
Oysa artık bu basit nezâket gösterilerinin azalması, insan ilişkilerinde ciddi bir yabancılaşmayı da beraberinde getiriyor.
Bu durumun pek çok sebebi olabilir.
En başta, modern hayâtın getirdiği hız, stres ve bireyselleşme, insanlar arasındaki iletişim biçimlerini olumsuz etkiliyor.
Hepimiz günümüzü yetiştirme telâşında, zihnimiz başka düşüncelerle doluyken, karşımızdaki insanın varlığını fark etmeye fırsat bulamıyoruz.
Sabahları işe yetişme kaygısı, mesai arkadaşlarına ya da komşularımıza bir tebessümle selâm vermeyi bile zorlaştırabiliyor.
Ama bu gerçek, insanî bağlantılardan kopmanın bahanesi olamaz.
Selâm vermek, aslında karşımızdaki insana “seni fark ediyorum, varlığın değerli” demenin en basit yollarından biridir.
Bu küçük jest, günün geri kalanı için karşılıklı bir pozitif enerji yaratır.
Üstelik güler yüz ve sıcak bir selâm, psikolojik olarak da hem veren hem alan kişi üzerinde olumlu bir etki bırakır.
Yani sâdece bir anlık nezâket bile, günün akışını olumlu yönde değiştirebilir.
Peki neden bu kadar basit bir davranış zorlaştı?
Toplumlar, bireylerin kendine dönük yaşamalarını teşvik eden bir hâle geldi.
Teknolojiyle iç içe geçmiş bir yaşam tarzı, yüz yüze iletişimi azalttı.
Artık herkesin gözleri telefon ekranında ya da aklı yapacağı işlerde.
Sabahın erken saatlerinde bile sosyal medya ya da haber akışına dalmış insanlarla dolu metro vagonlarında, aynı vagondaki insanların varlığı neredeyse yok sayılıyor.
Selâmlaşmanın bir lüks hâline gelmesi ise bu yalnızlığın en açık göstergesi.
Diğer bir etken ise, güven kaybı.
Eskiden mahalle kültürü daha güçlüydü; komşular birbirini tanır, dertleşir ve yardım ederdi.
Günümüzde apartmanlar, siteler arasındaki yabancılaşma, kişilerin birbirini tanımamasına ve dolayısıyla selâmlaşmaya dahi gerek duymamasına yol açıyor.
Birbirimize selâm vermekten çekinir hâle geldik, çünkü artık birbirimize karşı güvensiziz.
Bu durum, sâdece komşular arasında değil, iş yerlerinde de geçerli.
Mesai arkadaşları arasında bile, soğukluk ve mesâfeli duruş, güler yüzlü bir merhabayı zorlaştırıyor.
Oysa İslâm geleneğinde selâm, insan ilişkilerinin en temel yapı taşlarından biridir.
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (SAV), “Selâmı yayınız” diyerek bu konuda açık bir mesaj vermiştir.
Selâmlaşmak, sâdece bir nezâket göstergesi değil, aynı zamanda bir sorumluluktur.
Birbirimize selâm verdiğimizde, aramızdaki mesâfeleri kapatır, barış ve huzur içinde yaşamayı teşvik ederiz.
Selâm vermek, aslında birbirimize insan olduğumuzu hatırlatmaktır.
Belki de yeniden başlamalıyız. Sabah kalktığımızda ilk işimiz yanımızdakine “günaydın” demek olmalı. İş yerinde asansörde karşılaştığımız mesai arkadaşımıza içten bir “merhaba” demek, çok da zor olmasa gerek.
Bu küçük adımlar, aslında toplumsal hayatın dokusunu yeniden inşâ edecek önemli adımlardır.
Selâm vermek, güler yüz göstermek, hem bizi hem de karşımızdakini insan kılar.
Unutmamalıyız ki, insanlık, küçük nezâketlerle büyük anlam kazanır.
Öyleyse soralım kendimize: Bugün kaç kişiye selâm verdik? Kaç kişiye bir tebessüm sunduk?
Bu soruların cevabında, belki de insanlığımızın en değerli parçalarını bulabiliriz.