Hayatın doğası üzerine düşünmek, genellikle bir tür huzur ve sükunet arayışını beraberinde getirir. 

Topraktan geldik, toprağa döneceğiz; bu döngü, yaşamın kaçınılmaz gerçeklerinden biridir.

İnsan, toprağın özünden yaratılmıştır ve bu köklü bağ, ölümle birlikte yine toprağa dönüşle tamamlanır.

Yaşam ve ölüm arasındaki bu kısa serüven, birçok açıdan hem derin bir güzellik hem de sarsıcı bir gerçektir.

Dünya hayatı, bir yudum su gibi geçici ve belirsizdir.

İnsanın varoluşu, ilk nefes aldığı andan itibaren sürekli bir hareket ve değişim halindedir.

Bu değişim, zamanla birlikte sevdiklerimizin ebedi yolculuklarına şahitlik etmemizi gerektirir. 

Emrihak vâki olduğunda musalla taşı başındaki topluluğa "iyi biliriz", "şahitlik ederiz" denilecek, hatırlanacak izler bırakmalıyız, iyiliklere ve güzelliklere imza atmalıyız.

Unutmamalıyız ki, yaşamın geçici doğası karşısında, geride bıraktığımız izler ve yaptığımız iyilikler ölümsüzleşir.

Uzun yıllar önce, bir köyde iki kardeş yaşarmış: Biri adaletli ve yardımsever, diğeri ise bencil ve kendi çıkarlarını düşünen. 

İki kardeşin hayatları farklı yönlerde ilerlemiş.

Adaletli olan, köydeki yoksullara yardım eder, yaşlılara destek olur ve her işinde iyilikle yaklaşırmış. 

Diğer kardeş ise kendi zenginliğini artırma peşindeymiş, başkalarının ihtiyaçlarına karşı duyarsız kalmış.

Günlerden bir gün, adaletli kardeş hastalanmış ve ölümün eşiğine gelmiş. 

Kardeşi, ona olan vefasını göstermek için ne yapacağını düşünürken, bir rüya görmüş.

Rüyasında, yaşlı bir bilge ona şöyle demiş: "Bir ömür geçirdin, her şeyin bir sonu var. Ama senin iyiliklerin, toprağa döndüğünde bile yaşayacak."

Adaletli kardeş, rüyasını kardeşine anlatmış, ve bir süre sonra, gerçekten de bu dünyadan ayrılmış.

Ölümünün ardından köy halkı, onun bıraktığı mirası, her köşede izlerini buldukları yardımlarını, ne kadar çok insanın hayatına dokunduğunu konuşuyormuş.

Toprağa gömüldüğünde, etrafındaki herkes onun iyiliklerini ve hatıralarını yâd ediyormuş.

Bencil kardeş ise, kendi geçici varlığını ve zenginliğini bir türlü bırakmak istememiş.

O da bir gün bu dünyadan ayrıldığında, geride yalnızca taş gibi sert bir dünya ve kendi çıkarlarına odaklanmış bir hayat bırakmış.

Ölümünden sonra, köy halkı onun için pek bir şey hatırlamamış, çünkü onun yaşamında dokunduğu, etkilediği pek fazla insan olmamış.

Yıllar geçtikten sonra, köy halkı iki kardeşi ve hayatlarını anlatan bu kıssayı dillerinden düşürmemiş.

Adaletli kardeşin yaşamı, iyiliğin ve sevginin, toprağa döndüğümüzde bile yaşamaya devam eden bir miras olduğunu, bencil kardeşin hayatı ise bu geçici dünyada yalnızca maddi kazançların ve çıkarların geride kalacağını öğretmiş.

İşte bu kıssa, topraktan geldiğimiz ve toprağa döneceğimiz bu yolculukta, her anın değerini bilmenin ve sevdiklerimize, topluma değer katmanın ne denli önemli olduğunu bize hatırlatır.

Her ayrılık, bizi hem acı hem de derslerle baş başa bırakır. Çünkü ölüm, sadece fiziksel bir son değil, aynı zamanda bir varoluş biçiminin kapanışıdır.

Hayatın bu geçici doğası, sevdiklerimizle geçirdiğimiz anların değerini artırır.

Onlarla birlikte geçirilen zaman, birlikte yapılan sohbetler ve paylaşılan anlar, hayatın gerçek anlamını oluşturan unsurlardır.

Bu yüzden, yaşamın her anını dolu dolu yaşamak ve sevdiklerimize değer vermek, bizim için en anlamlı yaşam biçimidir.

Toprağa dönüş, doğanın bize sunduğu bir hatırlatmadır: Her şey geçici ve her şeyin bir sonu var.

Bu gerçek, bazen bizi derin bir kederle baş başa bırakabilir, ancak aynı zamanda yaşamın değerini ve kıymetini daha iyi anlamamıza da yardımcı olur.

Toprak, hayatın başlangıcı ve sonu arasında bir köprü gibidir; bu köprüden geçerken yaşanan her an, hayatın kendisi kadar değerlidir.

Sonuçta, yaşamın geçici doğası bizlere her anı kıymetli kılmakla birlikte, sevdiklerimize olan bağlılığımızı ve sevgimizi artırır.

Topraktan gelen ve toprağa dönen bu yolculukta, her adımda hayatın güzelliklerini ve sevdiklerimizin değerini hatırlamak, bu geçici dünyada bize verilen en büyük armağandır.

Hayatın bu geçici yolculuğunda, sevgiyle, değerle ve farkındalıkla yaşamak, bize hem huzur hem de anlam kazandırır.