Bir önemli gün daha geldi ve geçti. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dünyada ve ülkemizde bir dizi etkinliklerle kutlandı. Gerçekleştirilen organizasyonlarda kadınların eğimde, sporda, kültürde, sanatta, siyasette, sosyalleşmede ve iş dünyasındaki yerine ve önemine dikkat çekilmeye çalışıldı.
Kimi “Kadının Adı Yok” derken, kimi de bu görüşe karşı çıkarak “Kim demiş ki adı yok diye? Bal gibi de var!” savını ileri sürüyor. Tarihe baktığımızda kadınların gerek yaşamlarıyla gerekse yaşattıkları olaylarla varlığını her daim görmekteyiz. Neler yaptıklarını, nelerle karşılaştıklarını bilmekteyiz.
Biz burada isterseniz ilk önce dünya nüfusuna bakalım:
Dünyada da ülkemizde de yaşayan nüfus sayısı her geçen gün artıyor. Bu artışlar yıldan yıla ölüm, doğum ve göçlere göre farklılık gösterebiliyor. Dünya nüfus sıralamasında Çin başı çekerken ikinci sırada Hindistan ve üçüncü sırada Amerika Birleşik Devletleri (ABD) yer alıyor.
Kadın ve erkek doğum, ölüm oranları ülkelere göre değişebiliyor. Birinde artış gösterirken diğerinde eksilebiliyor. Yani ülkelere göre sayılar farklılık gösteriyor.
Peki, dünyada kaç insan var? 2023 yılı başında dünya nüfusu 7 milyar 924 milyon kişi olarak kaydedildi. 17. sırada yer alan Türkiye’nin nüfusu ise 84 milyon 339 bin. 2023 yılı sonunda ise dünya nüfusunun 8 milyar 10 milyon kişiye ulaşacağı ve gelecek yıllarda da aynı oranda artışın süreceği tahmin ediliyor.
Kadın-erkek nüfus dengesi pek çok ülkede genelde birbirine çok yakın yüzdelere sahip. Yani hemen hemen yarı yarıyadır. Lakin kimi ülkelerde kadın nüfusu diğerlerine oranla daha fazladır. Aklımda kaldığı kadarıyla Letonya, Estonya, Litvanya, Portekiz, Ukrayna, Rusya, Ermenistan, Hong Kong gibi bazı ülkelerde kadın nüfus sayısı %50’nin biraz üzerindedir.
Size belki şaşırtıcı gelebilir; dünya nüfusunun 2050'lerde 10 milyara çıkacağı öngörülse de 2100’den itibaren 8.8 milyara düşeceği tahmin ediliyor.
Düşük doğum oranı olan ve yaşlanan nüfusu ile bilinen Japonya, Tayland, İtalya, İspanya, Portekiz ve Güney Kore gibi ülkelerin nüfuslarının %50’den fazla azalacağı düşünülüyor.
Malum, Avrupa’nın nüfusu git gide hem yavaşlıyor, hem de yaşlanıyor. Avrupa Birliği’nin (AB) en hızla yaşlanan ülkesi İtalya’da nüfus 59 milyonun altına düştü. Nüfusun yaşlanması, temelde doğum oranındaki azalmaya ve yaşam süresindeki uzamaya bağlıdır.
Ülkemizde nüfus artışı olsa da, Avrupa’ya benzer doğum oranında azalma görülmektedir. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın nikâh merasimlerinde evlenen genç çiftlere üç-dört çocuk yapmaları tavsiyesi bu yüzden. Yıllar yılı genç, dinamik nüfus potansiyeline sahip olduğumuzu vurguladık, gurur duyduk. Avrupa’da yaşlanan bir nüfus var; aynısının bizim ülkemizde de olması böyle giderse kaçınılmazdır.
Gençlerimiz eskiden olduğu gibi askerlik sonrası evlenmelidirler. Daha erken diyerek sürekli tehir etmelidirler. Bir an evvel kuşlar gibi yuvalarını kurmalıdırlar. Geçinememezlik korkularını yenmelidirler. Aile kurumunun geleceğini büyükleriyle istişare ederek planlamalıdırlar. Mutluluklarını dünyaya getirecekleri çocuklarla çoğaltmalıdırlar. Rızık Allah’tandır. Kuşları doyuran Yaradan rızkı verendir. Biliyorsunuz; kuşlar sabahları kursakları boş olarak çıktıkları hâlde akşam doymuş olarak yuvalarına dönerler.
Bir ülkede, doğurganlık oranının azalması ve ortalama ömür süresinin uzamasıyla nüfusun yaşlanması şeklinde ortaya çıkan demografik değişimler; ekonomik büyüme, istihdam, işgücü üretkenliği, özel tasarruflar, vergi yükü ve yaşam standartları gibi birçok ekonomik ve sosyal alanda sonuçlar doğurmaktadır.
Evet, AB’de nüfus yaşlanmaktadır ve bu durumun gelecekte birçok sorun yaratacağı açıktır.
Gelecek günlerde kaldığımız yerden devam edeceğiz inşallah.