İnsanlık tarih boyunca kendini merkeze koyarak yaşamını sürdürecek, mutluluk arayışına cevap verecek bir sistem arayışı içinde olmuştur.Sistem arayışının özünü, istediklerini tek başına elde edememenin farkındalığı oluşturur.Bu hummalı arayış içinde elde ettiği en uygun örgütlenme biçimi ''Devlet'' olarak karşımıza çıkar.
İnsan, kendini ve yaşamı tanımlamada ölçüyü kaçırdığı her dönemde kutsallaştırdığı bütün değerleri arzu ve isteklerini heva ve heveslerini meşrulaştıracak manivelalar edinerek araçları amaç haline getirmiştir.Normal şartlarda Devlet; insanı, kendini tanıyacak, yaşama kendinden bir şeyler katacak ortam oluşturmanın aracıdır.Fakat bu eğilimler baş gösterdiğinde, devlet bir takım fikir ve gayelerin icbar edildiği, insanın araç haline getirildiği mekanizma haline dönüşür.Birden ölçü, gayelerini gerçekleştirme gayretinde olanların yörüngesinde belirlenir.Bu süreç, bir ideolojinin uygulamaya sokulması, devletin bir dini anlayışın hizmetine girme gayreti veya bir menfaat grubunun güdümüne sokulması biçiminde gerçekleşebilir.Bunların hepsi de, insanı kendi fikir, anlayış ve menfaatlarına göre biçimlendirme yönünde hareket ederler.Oysa insanlar annelerinden özgür olarak doğup sevgi ile büyüyen varlıklardır.Farklı fikirleri savunma, birbirlerine zıt yaşam biçimlerini tercih etme hakları vardır.Tarih boyunca karşımıza çıkan medeniyetleri var eden de, insanın farklılığı ve bu farklılıkların birbirleriyle mücadelesidir.Siz rakibinizi sırf kendiniz gibi düşünmüyor diye yok ettiğinizde aslında sağ elinizi veya sol bacağınızı yok etmiş olursunuz.
Bu kafası karışık bunalım çağında bütün ideolojilerin, din anlayışına sahip kimselerin doğru tanımlamak için sorumluluk almaları gereken şey ''İnsan Nedir?'' sorusu olmalıdır.Zira, insanı sıradanlaştıran, edilgen hale getiren, ona kendisini tanıyıp gerçekleştirme hakkı vermeyen her fikir ve sistemde bir kusur vardır.
Erdemli bir fikir ve düşünce açısından, İnsanların aklını ve kalbini fethetmenin yolu hiç bir yalan ve ikiyüzlülüğe başvurmadan kendini anlatıp tanıtmak omalıdır.Devlet erkini, hile ve düzenbazlıkla ele geçirerek fikirlerini hakim kılmaya çalışanlar doğru kalamaz, adalet ve medeniyet üretemez.Hele hele bir grup dindarla darbe yaparak devleti ele geçirmeye çalışanlar beğenmedikleri sistem kadar dahi adalet üretemezler.Kendi inanç ve ülkesine hizmet öngörüsüyle hareket ettiklerini düşünürken, kendilerini koca bir ihanetin, tüyleri diken diken eden işbirilğinin içinde bulurlar.Yaşam vermek iddiasında oldukları insanların başına bomba yağdırarak zulmün mimarı olurlar.
Hakikat arayışı ve hizmeti olanların hiç kimse ile düşmanlığı, hiç bir şeyi elde etme hırs ve özlemi, kendi tezini kabul ettirme ceberrutluğu olamaz.Erdem, taklid ve dayatmayla yaşanacak bir haslet değildir.Erdem; ancak kendi derinliğine eren, insani zaaflarını ve üstünlüklerini kavrayıp onların tasallutundan kurtulabilenlerin yaşamına dahil edecekleri meziyettir.Liderlerini, şeyhlerini, peygamberlerini ilahlaştıranlar büyük bir yanılgı ve karanblığın içine düşmüş zavallılardır.Erdemli yaşamayanların devletinin merkezinde insan yoktur.Böylesi işleyiş biçiminde devlet; erki elinde bulunduranların hırs ve menfaatlarına hizmet edip insanı köleleştiren aygıt haline gelir.