İbn-ü Haldun, Umran ilminin mahiyetini izah ederken, felsefenin olması gerekeni belirleyip, tezinin çevresinde döndüğünü ve hayatı kotarmakta başarısız olduğunu ifade eder.Bu tesbitinin arkasından, hali düzenlemekte tarihin bize sunduğu birikimden istifade etme yolunu önerir.Çünkü, tarih; söylemden süzülüp fiile dönüşmüş, spekülasyondan arınmış, neyin kuvveden fiile geçeceğini ya da geçemeyeceğini belirlemiş sadr'a şifa olacak türden tecrübeleri istifademize sunar
Bütün tarih bir yana, çıkarımların elde edildiği, bilginin üretildiği, birikimin içine sığdırıldığı, bir sonraki kuşaklara tavsiyelerin aktarıldığı elementlerden oluşan en önemli tarihimiz ise bize verilen yaşam içinde yapıp ettiklerimizden oluşur.Bu bakış çerçevesi içerisinde belki de hayatımızda en fazla yer kaplayan dönem çocukluğumuzdur.Çocuk iken gördüklerimiz, duyduklarımız, hissettiklerimiz müdahil olduklarımız, gelecekteki yaşamın yönü ve niteliğini tayin eden unsurlardır.Bu bağlamda çevre kişiliğin oluşumunda en önemli faktörlerden biridir.Çoğu zaman bir kelimelik diyaloğumuzun olmadığı insanlardan ciltlerce kitabı okuyarak elde edemeyeceğimiz bilgiler elde ederiz.
Benim de, çocukluğumda etkilendiğim, kendilerinden çok şeyler öğrendiğim insanlar vardır.Mesela, mahallemizde bir Şuayip amcamız vardı.Şuayip amca, sert mizaçlı çekindiğimiz fakat korkmadığımız, uzaktan heybetli, yakından müşfik bir kişiliğin sahibi idi.Kendisi belediyede görevli iken ilçenin giriş çıkışlarını gezer, hayvanlarına gücünden fazla eşya yükleyenleri cezalandırır, kedi ve köpeklere kötü davrananları yerine göre uyarır, azarlar veya nasihat ederdi.Ses tonu asla yükselmez fakat konuşmasında vermek istediği mesaja uygun vurguları kimseyi tahkir etmeyecek biçimde ustaca kullanırdı.O dönemde 1970 lerde gül'ün her çeşidi ve en güzeli Şuayip amcanın bahçesinde bulunurdu.Şuayip amcanın eşi 'Allı ' nine vardı.Allı nine de bir sevgi ve şefkat ocağı idi.Hiç kimse ile kötü konuştuğuna, sesini yükselttiğine şahit olmadım.Bu güzellikte sıradışı, kendilerinden rahmeti, estetiği, hayvanlara karşı merhametli davranmayı öğrendiğim, iki güzel insanın bir de yüreklerini yakan kimse ile paylaşamadıkları problemi vardı.Maalesef çocukları olmuyordu.Bir gün, Allı teyzenin çok geçmeden de Şuayip amcanın Rabbine vefa ettiğini duydum.Gidişleri sanki hiç kimse bu dünyada yaşamamış gibi idi.Onların garibliği hala yüreğimi dağlar.İçimden, keşke ben onların çocukları, onların mutluluk nedenleri olsaydım diye iç geçirmişimdir. O günden beri, ne zaman onlardan öğrendiklerim aklıma gelse hep onları hatırlar ve içlice dua ederim.
Bir de komşumuzun kızı Cemile abla vardı.Bir insana edep ancak bu kadar yakışırdı.Gülerken bile ölçüyü kaçırdığını düşünür yanakları kıpkırmızı olurdu.Bir pazar günü evlerinin etrafında büyük kazanlarla yemek yapıldığını gördüğümde Cemile ablanın başka bir köye gelin gittiğini söylediler.Cemile ablanın yüzünde hayayı resmeden o allığı göremeyecek olmanın üzüntüsünü derinden hissetmiştim.Ama Cemile abla gitmeden bana ''ancak utananların insan olacağanı, insan olamayanların da utanmayı öğrenemeyeceğini' öğretti.
Bulunduğumuz yaş itibari ile yavaşa yavaş kendi özelimizdeki tarihimizi yazıya geçirmemiz gerektiğini hissediyorum.Zira okuldan aldığımız her bilgi elde edilebilir ve katı demir soğukluğunda.Ama çevremizden aldığımız duygularımızı terbiye eden, kişiliğimize yön veren bu güzel insanların örnekliğine dünyaya yeniden şekil vemek isteyenlerin ihtiyacı olacak.Zira şahsım olarak etrafımda bu örnekliği elde edebilirken çekirdek ailenin mahkum edildiği dört duvar arasına kilitli yeni nesil bu abes örneklerden(!) benim çıkarımlarımı dahi garip karşılayacak.
Aklımızı kullanarak yeni şeyler keşfedip, bilmediklerimizi öğrenebiliriz.Fakat duygularımızı terbiye etmek, hislerimizi kontrol etmek, bütün güçlüklerine rağmen erdemli yaşamı tercih etmek çevremizde bulacağamız örneklikleri görmekle mümkündür.