Yahudiler varlık ve mefkürelerini sürdürmek için kitaplarını ve inançlarını muharref biçime sokmaktan çekinmediler.Peki ne oldu?İnanç ve akidelerinden savrulanlar varlık ve mülklerinde de savruldular.Ama yahudiler, tahrif ettikleri inanç ile kendilerine sağladıkları imtiyazdan hiç vazgeçmediler.Ne seçkin oldukları inancını yitirdiler, ne de büyük israil devletini kurma idealini terkettiler.Yahudilerin inançlarına olan sadakati, kendilerine yapılan soykırımları, sürgünleri, dışlama ve aşağılamaları yendi ve onlara dünyada bugünkü sıradışı konumu kazandırdı.Üç bin yıllık direnç ve inanç neticesinde ortadoğuda 'İsrail' diye kendisi küçük etkisi büyük bir devleti kurabildiler.İstisnai yaklaşımlar dışında devlet sözkonusu olduğunda hahamı da seküler işadamını da aynı safta sımsıkı işbirliği halinde görebilmekteyiz.
İslamın doğuşuyla birlikte üzerinde yaşadığımız coğrafyaya farklı dönüştürücü bir mevsim geldi.Bölgedeki yaşam biçimini dizayn eden bütün medeniyet sahibleri İslam medeniyeti karşısında kenara çekilip tarihi bir unsur haline geldiler.İslam, kendine sarılan o zamana dek önemi zikre değer olmayan asabiyet sahiblerine şan ve şeref bahşedip onları tarih yapıcı rol sahibi kıldı.İnsanın tamah ve hırsı müslümanlarda da neşet edip, müslümanların kendi değerlerine yabancılaşmalarına, körelmelerine, canlı iken ölü gezinmelerine, ellerindeki altını teneke algılayan zihinsel transformasyon sahibliği konumuna taşıdı.Ve on beşir asır önceki önemsiz konuma düştüler.İtilip çekilen, dövülüp sövülen bir durumda ne yapılmalı sorusunu cevabı maalesef samimiyetsiz yaklaşımlarda aranmakta haliyle mesafe katedilememektedir.
İbn-i Haldun, devlet kurmanın ancak 'asabiyet ' ile mümkün olduğunu söyler.Asabiyet; bir kabilenin birlikte yaşama arzu, istek ve kararlılığının inanç birliğine dönüşerek devlet oluşumunu sağlayan duygudur.Bu duygunun zaman içinde aşınıp kaybolmasının devleti zaafa uğratacağını belirtir.
Sezai Karakoç. kurban bayramı mesajında müslümanların hakkını müüdafaa edecek insanlığa yön verecek, kendi tezlerini teklif edecek devletinin olmadığını bunun bütün islam ülkelerinin tek bir devlet haline gelmesi (federasyon yada konfederasyon olarak) ile mümkün olabileceğini söyledi.Bu oluşumun müslümanların varlığını sürdürmesi ve mefkürelerini yaşatması için tek yol olduğunu beyan etti.S. Karakoç bu öngörüsünde İbn-i Haldun'un devletin çekirdeği olarak tanımladığı 'asabiyet' kavramını islam olarak izah etti.Modern devlet kuramı içinde yürüyüşümüzü farklı çekirdeklere dayandıranlarda mutlaka vardır.
Yaşadığımız bu sancılı dönemde, içinde bulunduğumuz sıkıntıları aşmak için yapılan övgüler de, eleştiriler de büyük ölçüde samimiyetten uzak kalmakta, devletin varlığından ziyade kişilerin, kliklerin kendi menfaalerini önceleyen, asabiyete dayalı duygular içindeki kişilerin öfkelerini ifşa eder niteliktedir.
Şimdi, biz neyi kaybettik de devleti yönetmek isteyen istediğini elde edemeyince birden devletin yok etme yönünde hareket etmektedir? Hangi eksikliğimiz, içimizde kendini ifade etme gücü bulan sıradan grupları bile küçücük menfaatleri sözkonusu olduğunda, devleti vazgeçebilir bir pozisyona itti?Bizi alternatiflerin biri devlet olduğunda, devlete bu kadar umarsız, lakayd, feda edilebilir, çölleşmiş bir yüreğin körleşmiş bir zihnin sahibi kılan eksiklik nedir?Mevkimizi de, muhalefetimizi de istismara mağlup kılan bu çürümüşlükten bizi kurtaracak reçete nedir?
Ülkeyi dert eden samimi insanların cevap arayacağı sorular bunlar olmalıdır.Herkesin geçmişden beri ağzında pas tutmuş cikletlerini bir kenara fırlatıp bu devleti ihya edecek, ileri götürecek, halkının doğasına uygun , bir asabiyet arayışına girip uygun öngörüler tesis etmesi ile problemlerimizi çözebiliriz.