Herkese selamlar. Bugün sizlerle üç yıl önce yazdığım eski bir yazımı paylaşmak istedim. Anlatım ve üslup farklılıkları muhakkak olacaktır. Fakat bazen geriye dönüp bakmak, satırların arasında kendimizi bulmaya vesile olur. Keyifli okumalar...
Aşk dediğimiz duygu yalnızca iki birey arasındaki gönül bağlarından mı ibaret? Aşkı gerçek aşk yapan kuru bir sevgi olamaz. ‘’Sevginin kurusu mu olur’’ sorusu bu iddiadan sonra beklediğim ve şaşırmayacağım bir soru olur. Dünyevi bir aşkla doldurulmaya çalışılan kalbin sevgiyi her daim barındırabileceği -kuru sevgi olsa dahi- düşünülemez. İlahi aşkla iç tamiratı yapılmayan ve hisleri sıvanmayan kalp dünyevi bir aşkla kuru sevgiden başka güzelliklerin farkına varamaz. Açıkça görülebilir ki ebedi aşkı gönlünün tahtına oturtup sağlamlaştıran insan dünyevide de var olmasını sağlayanları emanet edeceği kişiyi ilahi aşkın sebep olduğu bir sevgi ile sarar. İki türlü aşkın birinci ikincisinin dayanağı olurken ikincisi birincinin anlaşılmasına sebeptir. Karar bizlerin. Kalpte bulunan yerin tamamına sahip olmayı hak eden yalnızca biri var. O biri dışındakilerin kalbe yerleştirilip büyütülmesi sonucunda kalbin bu büyümeye dayanamayıp kırılması veya parçalanması kaçınılmaz olur. Ya hislerin tamamını emanet etmemiz gerekene emanet edip gerçek aşkın kapılarını aralarız ya da kalbimizi oyalarız. Kalp bir bez parçası gibi oya ’landıkça yıpranır ve yırtılır. Yırtılınca da bulduğumuz ilk parçayı yama olarak kullanma ve açığı kapatma girişiminde bulunuruz. Her bir yaması farklı bir renkte olan kalp kötü görünür. O yama parçaları da sökülünce eksik yerler zamanla ortaya çıkar. Birbirini tutacak hiçbir şey kalmadığından kalp tükenir. Oysa ilahi aşk öyle mi? Ebedilik bahçesine ilahi aşk tohumu atılıp üzeri içtenlik küreğiyle kapatılırsa eğer, umulur ki bir gün yeşeren muazzam bitkinin gölgesinde küçük bir çiçek de açar.