Prrofesör Dr. David M. Robinson Eski Sinop’u yerinde görmek ve ayrıntılı bir araştırma yapmak için 1903 yılının Haziran ayında Sinop’a gelerek burada bir müddet kalmıştır.
Prof. Dr. David M. Robinson’un burada yaptığı araştırmalarından ve daha sonra yaptığı açıklamalarından sizlere bir kesit sunmak istiyorum.
“Eski şehir merkezi’nin yerinde iç surlarla çevrilmiş bir avlu, bir Türk kalesi ve bir Türk hapishanesi buluruz. Burasının Sinop’un akropolu’nun (Eski Yunan kentlerinde , tapınakların bulunduğu iç kale.) yeri olması muhtemeldir.
Surun dışında çıkıntıya doğru kuzey-doğuda hırıstiyan ve rum mahalleleri vardır. Ne yazık ki eski şehri yeniden meydana getirebilecek tarihi yeterli bilgi çok azdır. Yüksek tepeden aşağıya bakarak nereleri stoa (Stoa=İstoa: İstoacılığın kurucusu Yunanlı filozof Kityomlu Zenon’dur. M.Ö.IV. yüzyılda yaşamıştır. İstekleri yenme ve acılara dayanma halini aşılayan felsefe Zenon derslerini Atina’da saçak altında verirdi. Yunanca saçağa “stoa” denildiğinden bu felsefeye “Stoa” cılık adı verilmiştir.) Jimnazyum, çarşı, Mithradates sarayı ve Serapis Mabedi (Serapis = Ptolemalos’lar devrinde Mısırda benimsenen bir Yunan tanrısının adı.
Sinop kökenli olduğu ve Bryaksis’in yunan üzlubundaki bir heykel ile temsil edildiği sanılır). olabileceğini zihnimde canlandırmağa boşuna çalıştım. Fakat hareket noktası olabilecek hiçbir harabe ve yığınımsı bir ana nokta bile yoktu. Yalnız, berzahın bir kenarından öbür kenarına yapılmış, yıkılmış, tekrar yapılmış ve yapılışında karışık maddeler kullanılmış pek düzgün yapılmamış olan iki sur vardır.
Binalardan çıkmış temel taşları, stoa’lardaki önceki yerlerini gösteren oyukları aşınmış Romalılardan kalma sütunlar, şurada burada kalmış heykel parçaları , bazen bir duvarın en üst kısmında bazen de en altında taş yerine kullanılmış aslan heykelleri, pencere üstüne konan taşlar ve korniş parçaları vardır.Yine özellikle ada mahallesinde ve diğer yerlerde keşkek yapmak için buğday dövülen ve adına da “dibek” denilen oyulmuş taşlar şehirde bulunan heykellerin kaideleri durumunda bulunuyordu. .Ne yazık ki bunların üzerindeki heykeller kırılmış, tahıl dövme aracı haline getirilmiştir. . Kırılan heykellerin başka bir çok parçalarını da öteki beriki almış götürmüş, bir takımı müzelere, bilhassa İstanbul Müzesine nakledilmiştir.
Karaya yakın olan surun iç tarafında Roma su kemerlerini gösteren kemerler vardır. Surun bu kısmı daha iyi yapılmıştır. Romalılar tarafından yapılmış olması muhtemeldir. Geri kalan kısmı öteki yerler gibi önce Cenevizliler ve sonra da Türkler tarafından yapılmıştır”.
Evet Sayın Profesör Dr. David M. Robinson’un dediği gibi bu güne bakarak eski Sinop’u hayalimizde canlandırmak çok zor. Bir çok medeniyetlere ev sahipliği yapmış Sinop’un bu medeniyetlere ait olan eserleri insanlar tarafından hep yıkılıp talan edilmiştir. Bu talan içinde resmi kurumların bir adım önde bulunduğunu unutmamak gerekir. Bu tarihi eserlerin kalıntılarının bir kısmını görmek mi istiyoruz. İşte Tarihi cezavine gidip burada seyredebiliriz.
Tarihi Cezaevi surları arasında kimbilir kaç medeniyetin kalıntıları yatıyor. Biz sinop’lular, özelliklede resmi kurumlar eski sinop’u, eski tarihi Sinop’u yok etmek için ellerinden ne gelirse onu acımadan yaptıklarına şahit oluyoruz.