Günümüz dünyasında, güçlü ahlâkî değerlere sahip, ilkeleri olan, prensiplerinden ödün vermeyen, dik duran, asla eğilmeyen insanların neredeyse mumla arandığı söylenir.
Bu hâl, toplumdaki ahlâkî ve etik değerlerin zayıfladığını, çıkarcı ve menfaatçi kişilerin sayısının arttığını göstermektedir.
Ahlâkî değerlere sahip olan insanlar, dürüstlük, adalet ve etik ilkelerden ödün vermezler.
Bu bireyler, toplumun vicdanını temsil eder ve doğru bildikleri yoldan sapmadan, prensiplerine bağlı kalırlar. Böyle insanların azlığı, toplumun genel değer yargılarındaki erozyonu işaret eder.
Ne demişler: "Bugünlerde ne dost belli ne de düşman! Herkes menfaatince insan!"
Özellikle iş dünyasında, kişisel çıkarlar ve maddi kazançlar ön plana çıktığında, ahlâkî değerler geri planda kalabilmektedir.
Dik duran insanlar, sosyal ve ekonomik yapıda denge unsuru olarak önemli bir rol oynar.
Bu kişiler, haksızlığa karşı durarak, dürüstlük ve adalet gibi değerlerin savunucusu olurlar.
İş dünyasında etik iş uygulamalarını teşvik eder, çalışma ortamında adil ve şeffaf bir kültürün oluşmasına katkı sağlarlar.
Bu özellikleri menfaatçi bireylerin hoşuna gitmez, çünkü bu tür insanlar kendi çıkarlarını maksimize etmek için genellikle etik dışı yolları tercih ederler.
Çıkarcı ve menfaatçi kişilerin sayısının artması, kısa vadeli kazançları maksimize etmeye yönelik bir kültürü besler.
Bu kişiler, genellikle kendi çıkarlarını her şeyin önünde tutar ve bu uğurda etik dışı davranışlardan çekinmezler.
Böyle bir ortamda, dürüstlük ve adalet gibi değerler zayıflar, güven ve işbirliği azalır.
Bu dinamik, toplumsal ve ekonomik yapılar üzerinde olumsuz etkiler yaratır.
Prensip sahibi insanların azlığı, toplumsal güveni sarsar ve iş dünyasında uzun vadeli başarıyı tehdit eder.
Güçlü ahlâkî değerlere sahip bireylerin bulunmaması, haksızlıkların artmasına ve adaletsizliklerin yaygınlaşmasına yol açar.
Toplum içinde güven eksikliği, işbirliğini ve ortak amaçlar doğrultusunda hareket etmeyi zorlaştırır.
Sonuç olarak, güçlü ahlâkî değerlere sahip, prensiplerinden ödün vermeyen insanların eksikliği, toplumsal ve ekonomik sistemlerimizde önemli bir boşluk yaratmaktadır.
Çıkarcı ve menfaatçi yaklaşımlar kısa vadede kazanç sağlasa da, uzun vadede toplumsal ve ekonomik istikrarı tehlikeye atar.
Bu nedenle, bireylerin ve toplumların ahlâkî değerlere daha fazla önem vermesi ve bu değerleri desteklemesi büyük bir gereklilik haline gelmiştir.