Eğer bir konunun sebep ve sonuçlarını sorgulayamayıp yorumlayamazsanız sadece hazır önünüze sunulan sebep ve sonuçlar ile yetinmek zorunda kalırsınız.
Bir konunun sebep ve sonuçlarını sorgulayabilmemiz ve yorumlayabilmemiz için ise neden ve nasıl sorularını sormamız gerekir
Neden sorusu bizi felsefeye nasıl sorusu ise bizi bilime getirir.
Bu iki soruyu sorabilen ve yanıtlarını arayan kişiyi kimse yanıltamaz.
Dostoyevski'nin Budala romanında bir döneme atıfta bulunur, sanki bugünleri anlatırcasına;
"Bu devir, sıradan insanların en parlak zamanı,duygusuzluğun, bilgisizliğin, tembelliğin, yeteneksizliğin, hazıra konma isteyen bir kuşağın devridir."
Yanlış sandıklarımız şimdilik daha fazlasını bilme imkanına sahip olamadığı için yanlış.
Doğru sandıklarımız şimdilik daha fazlasını bilme imkanına sahip olmadığımız için doğru olabilir mi ?
Sorgulama ve yorumlamada bahsetmek istediğim çok önemli konulardan bir diğeri ise empati...
Biz "halden anlamak" deriz, "ağlayabilseydiniz anlayabilirdiniz" der Necip Fazıl'da..
Empati karşımızdakinin yerine kendimizi koyabilmek, neden böyle davranabildiğini anlamaya çalışmak,hatta onun aklındakilere yanıt oluşturabilmektir.
Rastladınız mı bilmiyorum ama Fransız yönetmen ve fotoğrafçı Arthus Bertrand'ın Human belgeseli empati konusunu işlemiş en iyi yapıtlardan biri bence.
Belgeselde binlerce kişiyle yapılmış o röportajlar, bazen bir mültecinin, bazen babası savaşta ölen bir çocuğun veya dünyanın herhangi bir yerinde farklı sebeplerle dezavantajı durumdaki bir kişinin gözlerinden dünyaya bakabilmeyi sağlıyor.
Onları dinlerken mutluluğun tarifinin bile kişilerden kişilere nasıl da değiştiğinin farkına varıyorsunuz.
Mesela Afrika'da bir annenin gözünden mutluluk o gece çocuklarını karnı aç yatırmamak iken, tekerlekli sandalyesi ile dünyayı gezen farklı biri için yaşadıklarından öğrenmek olabiliyor.
Hatta kendini ne kadar şanslı hissettiğini söyleyen belgeseldeki o kişi diyor ki; Eğer Tanrı bana dese ki, "Sana bacaklarını geri vereyim ama 13 yıl boyunca öğrendiğin herşeyi geri alacağım." Yanıtım şöyle olurdu; " Teşekkür ederim, bacaklar sizde kalsın..."
Karşımızdaki ister daha önce hiç tanımadığımız, bir ast, üst, ekip arkadaşımız olsun veya bir müşteri.. Bilhassa vücut dilinin ve sesin artık olmadığı yazılı iletişimde, işin en hayati kısmı, empati kurabilmekte, söylemin ardındaki söylenmeyeni duyabilmekte ve muhattabımız ile o an o bağlantıyı kurabilmekte yatıyor.
Bu Pazar da yazımızı bitirirken defalarca duyduğunuza emin olduğum bu güçlü söz anlatmak istediğimiz konun özeti gibi aslında;
"İnsanlar onlara ne söylediğinizi unutabilirler,insanlar onlara ne yaptığınızı da unutabilirler. Ama insanlar onlara kendilerini nasıl hissettirdiğinizi asla unutmazlar."