Lâfügüzaf sahibi işsiz güçsüzün lakırdıları da kendi gibi bütünüyle avere ve aylaktır. Zamanın hastalığı, kaça kaç yarışmasının başlıca mantığından hâsıl olan hubb-u cah; yararlanma, makam ve para zaafı, mesleki putperestlik, dârıdünyanın okunaksız âmâlleri adına taassubiyet, kuşkusuz sapını yonamamış baltanın nakısalığını haber verir. Bilmeden o muallelliği hakkında muhatabına ayrıntı sunması ayrıca sahnelediği gösterisini kavrayamaması, aklen münevverlenmiş bir aydınalp karşısında gülünç duruma sukutu elbette kaçınılmazdır. Demagojiye yeltenenince sanılmasın ki "nasıl olsa usta sözavcılığım ve hazır cevabım beni kurtarır" zannı, esasında; cahilin cıncık gibi dağılmak üzere olan egosunu kriz masasında kurtarma adına kısa vadede yaptığı kaçış planından ibarettir. Nefisler kendini savunur yetide yaratılmıştır ve her halukârda her nefsin öz savunma mekanızması muazzamdır.
Her durumu şahsi kalıbında sığabilirliği nispetinde ölçmesi,bizzatihi şahsına,
duygularına,mizacına, hayatına etki etmiş faktörlere göre vaziyet alması fıtrî hâlin özelliğidir. İnsanlar etkisi altında oldukları yaşamı barındırırlar.
Ve İnsan!
Yediği,içtiği,okuduğu,
gezip-tozduğu,giyinip-kuşandığı kadardır.
Ve İnsan!
Hayalleri, hisleri, duyguları, düşünceleri kadardır.
Ve İnsan!
Kalp kabzasında barındırdıkları kadardır.
Ve İnsan!
Hayal libasını giydiği kadardır. Kainatta yaratılmış herşeyin elbisesi var olduğu gibi hayalin libasıysa hakikattir. Hayallerini gerçekleştirdiği kadar vardır.
Elde ettiği şuur, hayatındaki kazanımın toplam ederi kadardır.
Kısaca varlığının yekünü alanının yüzölçümü kadardır. Ne kadarsa ve ne ise onunla akleder, bakar, yorumlar, veya savunma tekniğini o ölçü miktarınca harekete geçirir.
Elde ettiği sermayeyi kendi çıkarlarına göre kullanmasından ziyâde daha doğru bir donanımla yararlanmak, yanılmazlık oluşturur. Arif'in karşısında şahsını ufaltmaz. Sükût eder, belki tasdik eder, belki de fikrini incece beyan eder. Üstü örtülü üslûpta kırıcı ve hırpalayıcı olmaz, muteriz olmaz, muannid olmaz, farklı pencereden teneffüs etmekten mahrum olmaz.
Sözüm ona, konuştuğu bahsin adına derin bir ilme ve birikime dahi haiz olmaz iken, aytanana hanek yetiştirmeyle meşgûliyetten ibaret kişide fena bir haset kıvılcımı, bir bayağılık yakaladığım an gözlemliyorum ki, bu kimse fikir tellallığı yapıyor. Kendi kıymetini düşürerek suyun yüzüne çıkan çere çöpe dönüşüyor. Bilmişlik taslayarak hakikati aşağılıyor. Kulak vermediği için, işitmeyip uyduruyor. Yarım yamalak bilgi kafayı dikleştirir. Dik kafa olduğu için aynı fikirde inat ediyor. Şarlatanlık çizgisinde durduğu için isyankâra dönüşüyor. Sonra gelmişe geçmişe sövmeye başlıyor. Gelip gidip sistemde suç buluyor. Bu tamamen, ucuz vasıflara ulaşan alçak kişilerin katı bir kibir katranına bulanmalarından kaynaklanıyor. İdrakî algısını kibirle körleştiren mantık makinasını istese de çalıştıramaz. Mantık yazılımı yeni bilgiyi kabulle çalışır. Evvelen balon gibi şişirdiği kibiri söndürmelidir. Vee gidişatı sorgulamak gerekiyorsa önce değişimi kendinde başlatması lazımdır. Hem sen kimsin? hep "ben, ben, ben" deyip duruyorsun. Madem ki benliğini seviyorsun. O vakit halına çuluna bakmadan Hasan Dağı'na oduna çıkmadan, teçhizatını tamamla dağlarda tehlikelere yem olma! Bu hayatın acı yanından dert edinip durma! Her aksi ve menfi söz, benliğinde nice dipsiz duygular kuyusu açıyor sorma!
Madem ki güya dilinde pelesenk olmuş yakınma, önce iç alemindeki toprağı karış karış kurcala...
Hevaya düşkünlük aklın tedennisine ve gerilemesine nedendir unutma!
Hiçbir insan sıçrayarak havada 1 saniyeden fazla kalamaz. İşte dünya yaşamımız bu sıçrayıştan müteşekkil. Tekemmül eden, yetkinlik sıçrayışıyla yükselir herşeye ve herkese selam eder. Ardına bakmadan veda eder. Bilge kimse lafla peynir gemisini yürütmez. İşte ağzı açıp kapama daha kolay olunca icraât ve fiiliyat ardından bakakalır.
Bellemiş birkaç atıştırmalık lakırdı, geviş getirir gibi çevirir geri geri!
Öyleyse havada asılı kalan kelamlarınla Cihan Harbi'nde
Seyit Onbaşı'lığa sıyrılma! Lafla gemi yürümüyor o vakit davranışınla kanıtla...