Sinop yarımada’sının tam tepesinde bulunan ve Sinopluların Yıkık Kale ismiyle bildikleri, önemli seyyahların da Hızır ve İlyas Peygamberlere ait ibadet yeri olarak yazdıkları bu tarihi yerin yıkılmasına, harap olmasına her kes seyirci kaldı.
Benim ufaklığımda bu tarihi yerin etrafında hayvan otlatır, içinde de oyun oynardık. Daha sonra bu ibadet yeri Amerikan Müşterek Savunma tesisleri sınırları içine alındı. Sonraki yıllar içinde de burası harap edilip etrafına binalar yapıldı.
İbn-i Batuda isimli seyyah eski Sinop’ta yaptığı incelemelerinde burayı met ede ede bitiremiyor. Bu ibadethane’nin her gün çok kalabalık insanlar tarafından ziyaret edildiğini belirten ünlü seyyah, buranın Hıristiyanların çok önemli kutsal yeri olduğunu yazmaktadır. İlimizde yine Rumlara ait Balatlar kilisesi bulunuyor. Bu kilise Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından kazı çalışması yapılarak Sinop turizmine kazandırılmaya çalışılıyor. Bunun yanında Hızır ve İlyas Peygamberlere ait olan Yıkık kale ise harap edilmekle kalmamış, etrafina bir de binalar yapılıp tarihten silinme eşiğine getirilmiştir. Tabi ki bu tahribat yapılırken de hiçbir yetkili ne yazık ki bu işe dur dememiştir. Belki bu ibadethanenin de altında başka bir medeniyetlere ait tarihi eserler vardır. Ben bu konunun araştırılmasında fayda olduğuna inanıyorum.
Şimdi gelelim Sinop’un önemli içme sularına. Benim yetiştiğim yıllar içersin de Sinop’ta içme ve kullanma suları yarımadadan çıkan kaynaklardan sağlanırdı. Ada düzlüğünden çıkan sular şehirdeki çeşmeler vasıtasıyla halkımıza ulaşırdı. Çeşmelerden akan suların dışında Sinop’un önemli kaynak suları da vardı. Bunlardan Ada düzlüğünde kaya pınarı, çelik bahçesi, İbn-i Batuta’nın da yazdığı Buzana suyu, Sıtma suyu, çukurbag suyu, Zeytinlik yöremizde Tulumba suyu en önemlileri arasında bulunuyordu. Özellikle yaz aylarına rastlayan Ramazan günlerin de ve diğer aylarda olmak üzere bu sulardan kaplarımızı doldurup soğuk ve lezzetli bir şekilde içerdik. Bu kıymetli ve bir o kadarda lezzetli dediğimiz içme sularımız daha sonra Amerikan Müşterek Savunma Tesislerine ait kanallardan sızan bulaşık ve kanalizasyon suları ile kirletilmiştir. Bunun yanın da bir de şehir içinde açılan taş ocaklarında patlatılan dinamitlerle de bu güzelim su kaynakları parçalanmış, suların yolları da değişmiştir.
Sinop’un içme suları hakkında bir uzman kişi bana şunları anlatmıştı. “Uzun yıllar önce Sinop yarımada değil, adaydı. Burada yeterli su bulunmadığı için Gerze ilçesinden buraya su getirilmiştir. Gerze’nin yüksek tepeleri ve Sinop’un Ada tepesi baz alınıp, deniz altından bileşik kaplar usulüyle buraya su getirildi.” demişti.
Esasen Sinop için ne denirse ben artık söylenen o fikre olmuştur gözüyle bakıyorum. Çünkü bu şehir öğle bir enteresan yer ki, olmaz, olmamıştır, burası da buraya uygun değildir diyemiyoruz. Sinop’a ne kadar güzel olaylar yakıştırılırsa mantık ekseninden yoksun olsa bile ben olmuştur, Sinop buna layıktır diyorum.
Sinop’un tepesi bir krater ağzıdır. Bundan kimsenin şüphesinin olduğuna ben inanmıyorum. Ama bir milyon yıllık ama daha fazla. Bu yanardağ zamanında lavlarını fışkırtmış, kızgınlığını etrafına saçmıştır. Yarımada’nın etrafını dolaştığımız da , çevresi taş yığınları, yani taş ocakları ile dolu. Kısaca demek istediğim şu; Sinop gerçektende çok gizemli, bir o kadar da enteresan bir şehir. Bence değerini bilelim, bundan böyle bozulmasına harap edilmesine gerçekten de izin vermeyelim.