Bugünkü yazımın konusu bir nüfus sayımında başımdan geçen tatlı ve bir o kadarda bereketli bir olay;
Yaşadığım bu olaya geçmeden önce ülkemizde geçirdiğimiz nüfus sayımlarına da bir göz atalım diyorum;
Öncelikle tarihimizdeki ilk nüfus sayımı II. Mahmut tarafından 1831 yılında yapılmıştır.
Ülkemizde ise ilk nüfus sayımı 28 Ekim 1927 yılında gerçekleşmiştir. Bu sayımda nüfusumuz 13.648.270. olarak belirlenmiştir. Bu ilk nüfus sayımından sonra ikinci nüfus sayımı 8 yıl sonra 1935 yılında olmuştur. Bu tarihten sonra her beş yılda bir yapılan nüfus sayımları 1990 yılına kadar devam etmiş. Bundan sonraki nüfus sayımı da 10 yıl sonra 2000 yılında yapılmıştır. Türkiye’de 1927 yılından 2000 yılına kadar yapılan nüfus sayımları sokağa çıkma yasağı içinde yapılırken, bu tarihten sonra yapılan nüfus sayımları her yıl yapılıp, bu sayımlarda sokağa çıkma yasağı uygulanmamıştır.
Şimdi gelelim bir nüfus sayımında benim başıma gelen tatlı bir olaya; Yıl 1990 olabilir. işlem de Genel Nüfus sayımları. O yıllarda Sinop Vilayet Matbaası Müdürlüğü görevini yürütüyorum. 21 Ekim 1990 pazar günü ülke genelinde yapılacak Genel Nüfus sayımları için bende sayım memuru olarak görevlendirildim. Görev yerim Kılıçlı köyüne bağlı Gaybı mahallesi. Sayım günü resmi bir arabaya üç görevli memurla birlikte binip, Gaybı köyünde (mahallesinde) arabadan indim. Beni yol kenarında köyden dört kişi karşıladılar. Ben yanlarına yaklaşarak kendimi tanıttım. Karşımda bulunanlar bana bir şey demeden birbirlerinin yüzüne bakmaya başladılar. İçlerinden bir tanesi bana dönerek; ‘siz gerçekten sayım memuru olarak bu köye mi gönderildin’ dedi.
Evet, bu köye nüfus sayım memuru olarak görevlendirildim dedim ve elimdeki zarfı kendilerine göstererek gerekli belgelerin bu zarfın içinde olduğunu söyledim. Bu konuşmam neticesinde bana istemiye istemiye de olsa hoş geldin dediler ve beni buyur ettiler. Hiç konuşmadan birlikte aralarında söz sahibi olan hacı’nın evine gittik. Eve girdik. Beni misafir odası dedikleri bir odaya aldılar.
Daha sonra bize katılanlarla birlikte evde 7-8 kişi olduk. Biraz hoş sohbetten sonra konu benim bu köye görevlendirme meselesine geldi. Evin sahibi olan hacı lakaplı bir kişi bana şunları söyledi. “Kardeşim öncelikle seni karşıladığımız andaki şaşkınlığımızı mazur görmeni istiyoruz. Doğrusunu söylersek biz bu gün bu köye sayım memuru olarak Tapu Müdürünü bekliyorduk. Bu nedenle de seni karşımızda görünce biraz bocaladık, şaşırdık. Çünkü çok iyi biliyorduk ki buraya Tapu Müdürü beyefendi görevlendirilmişti. Her ne olduysa sen geldin. Hoş geldin işin kolay olsun’ dedi.
Ben Hacı’dan bu sözleri duyunca olayı anladım. Çünkü Seçim Müdürü Hikmet Çalışkan bana bu görevi verdiği zaman ‘bu köye daha önce bir arkadaşımızı görevlendirmiştik, ancak kendisi acilen İstanbul’a gitmek için rapor aldı, bunun yerine seni görevlendirdik’ demişti. Demek ki rapor alıp İstanbul’a giden Tapu Müdürü beyefendi imiş. . Köyde yaklaşık 15 hane bulunuyordu.
Bunlardan 5 tanesinin de evi yabancı ülkede çalıştıkları için boştu. Her neyse yanımdaki bulunanların yardımı ile kısa zaman içinde sayım işini bitirip tekrar hacı amcanın evine geldik. Gösterilen odaya girince bir de ne göreyim, hacı amca Tapu Müdürü beyefendi sayıma gelecek diye öyle bir sofra hazırlatmış ki, Halil İbrahim sorası yanında sönük kalır. Yok yok. Bir tek kuş sütü eksik. Çeşit çeşit ballar, kaymaklar, tereyağlar, sütler, yumurtalar, kebaplar, yöresel türlü türlü yiyecekler masanın üzerini doldurmuş. Bunları görünce bir an kendimi masal dünyasında zannettim. Öyle ya, bu tür ziyafet sofraları ancak masallarda krallara hazırlanırdı.
Yanımda bulunanlarla paylaşmadım ancak, bu kişilerin köyleriyle ilgili önemli bir işlerini halletmede Tapu Müdürü beyefendinin yardımı olmuştur. Veya bu değerli müdür köyde birilerinin de akrabası olacak ki , bu güzel ziyafet tertiplenmiş diye düşündüm kendi kendime. Her neyse içimden hayıflanıp, “Kime Niyet kime kısmet, dedim” ve Tapu Müdürü beyefendiye de teşekkür edip , ziyafetin tadını çıkarmaya baktım. .