İnsan yaradan Rabb’in yeryüzündeki halifesi olması sebebiyle, Allah’ın isim ve sıfatlarının tecelligahı, yani tecelli merkezidir.
Her şeyin ölçüsüdür insan. Bu yönüyle aynı zamanda küçük alemdir de.
Yunus Emre ne güzel söylemiş: İlim kendini bilmektir. Sen kendini bilmezsen bu nice okumaktır!
Kendini tanımayan, beşeri yüksek arzu ve isteklerden kendini soyutlayamayan insan kamil olabilir mi? Elbette ki hayır.
Hakk’ın iradesine tabi olmak için insan önce kendini bilmeli, tanımalıdır. Sonra da heva ve heveslerine gem vurmalıdır. Depreşen duygu ve arzularını kontrol altında tutmalı, eleştirilerini ölçerek yapmalı, sahip olduğu her şeyini makul seviyede disipline etmelidir.
Kendini iyiden tanımayan insan çağımızda eylemden çok eleştiriye yönelmektedir.
Yapılan araştırmalara göre insanların kahır çoğunluğu sırf reddetmek, itiraz etmek ve muhalefet için konuşuyormuş.
Farkında olmadan insanlar, başkalarının taşıdığı ateşe odun olma yolunda ilerlemekte.
Cemiyet içerisinde sırf laf olsun diye yapılan konuşmalar, eleştiriler, hiçbir mantığa dayanmasa dahi “benim dediğim olsun” amaçlı yapılan itirazlar, muhalefet ve dayatmalar beşeri ilişkileri, insanlar arasındaki iletişimi olumsuz yönde etkilediği bir vakıadır.
Yüreklerde beslenen hırs ve makamdan olma kaygısı ise insanı maalesef hazin sona doğru sürüklemektedir.
Sırf başkası tarafından yapıldığı için beğenilmeyen işler narsist düşüncelerle yerden yere vurulmaktadır.
Konuşuyoruz, eleştiriyoruz, itiraz ediyoruz. Ne için? Kim adına? Belli değil!
Neyin amaçlandığını bilen de yok! Bu hal ile insan nasıl Allah’a vasıl olabilir? Çok sevdiği Rabb’ine ulaşabilir?
Allah’a ulaşmak için kendini bilen bir kişinin önce insana ulaşması, akabinde de hizmet etmesi gerekmez mi?
Peki! Biz ne yapıyoruz!? İnsana açılan tüm kapıları bir bir kapatmaya çalışıyoruz.
Sokaklar, caddeler, meydanlar, çalışma sahaları maskeli insanlardan geçilmiyor. Sanırsınız herkes Maskeli Balo programına gidiyor.
Yüzleri saklayan maskeler sahte olmuş günümüzde.
Maskeli yaşam sona ermeden insanlarımızın gerçek yüzleri ortaya çıkmayacaktır. Tabi bir de yeni bir dumanlı hava dalgası insanların üzerine salınmazsa.
Ortalık aydınlanmadan ne riyakarlık dönemi biter, ne de insanlarımızdaki ikiyüzlülük...
Onun için deniliyor ki: Ben yanmazsam, sen yanmazsan, biz yanmazsak. Karanlığı kim aydınlatacak!...
Aydınlatmak için önce yanmak lazım. Yanmayan aydınlatamaz!
Kişinin her iki cihanda saadeti, insana yapacağı yatırımda saklıdır.
Saadet ne pazarda bulunur ne de çarşıdan satın alınır. Saadet kendini anlamak ve insana hizmet etmekle mümkündür.
Kim saadete ulaşmayı dilerse, insana yatırım yapmaya yönelsin, destek olmaya çalışsın sıkıntı içerisinde bulunanlara yardım etsin. Bunları ifa etmeyen kişinin mutluluğa ulaşması çok zor.
Kalp ayağıyla Hakk’a yolculuk yapmayanlar hayırlı kapıları aralayamazlar. Kusurlardan kendilerini arındıramazlar.
Dünü bırakmazsanız yarınlara seyri sefer eyleyemezsiniz. Çünkü; yola çıkmayan yol alamaz.
Dün’de kaldığınız sürece de yarına yol alamazsınız!..