Vahiy perspektifinde şirkin en büyük günah kabul edilip yasak edilme nedenlerinden birisi de insanın kendi eliyle kendi önüne ördüğü duvar olup, aşılamayacak engeller icat etmesidir.Geçmiş uygarlıkların yok olma nedenleri iyi incelendiğinde inşa edilen medeniyet havzalarında mit’lerin oluşturulduğu ve yaşam süresinin uzatılarak hiçbir ilerleme kaydetmeksizin çürüme temposunun düşürüldüğü görülür.Bir kısım eleştirmenler Batının bilim ve sanat alanında tıkanarak ortaçağa kendisini hapsetme nedenini, Aristotelesin yarattığı etkiye bağlarlar.Aristotelesin yunan medeniyetinde ilmi otorite olarak kabul edilmesi, getirdiği ilmi disiplinin aşılamaz kabul edilmesi, yunan ve batı medeniyetini tıkamış on beş asırlık bir suskunluğa, karanlığa hapsetmiştir.Batı medeniyetinin uyanarak girdiği bunalımdan çıkması, islam medeniyetinin oturup bilime zerkettiği disiplin anlayışının tartışılıp kavranılması ile başlar.İslamın ilmi disipline esas olarak getirdiği düzenleme, İlmin gerçek sahibinin Allah olmasına yani Allahın otoritesi dışında herhangi bir otorite bulunmamasına dayanır.Bu temel esasın kavranılarak benimsenmesi Batıyı asırlarca süren uykusunu terk etmesi ve otorite olarak kabul ettiği her şeyi sorgulama sürecine soktu.Öyleki Immanuel Kant’ın ‘insanın aklını kullanmaya cesaret etmesi’ diye tanımladığı aydınlanma dönemini incelediğimizde Leibniz, Voltaire, Descartes, Montesguieu, Wolf, J.J.Rousseau, David Hume ve Lock gibi kendi medeniyetinin alt yapısını kuran devasa düşünürlerin doğmasının önünü açtı.
İslam medeniyeti ise kendisini Batının tam tersi istikametinde yol katedecek bir sürece soktu.Ortaya çıkışında yıktığı kadim putların yerlerini dolduracak modern putları, üstün akılla ruh verilen sofistike şirk unsurlarını yaşam biçimine dahil etti.Yitirdiği dinamizmi tekrar kazanmanın yolunu tıkayacak kullanışlı bir moral unsuru icat etti.Son beş asırdır kendi elleri ile düştüğü hatanın sevkettiği buhrandan ‘Bir zamanlar biz şöyle millettik ‘ diye oluşturduğu tarih anlayışı ile çıkmayı tercih etti.Oysa Vahiy, Ademin yaratılışından itibaren bir çok medeniyetin yok oluş nedenini ve canlı biçimde Resulullahın yaşamında uğranılan bozgunlardan kurtulma yöntemini, kendi nefsini sorguya tabi kılarak kimseyi suçlamadan, suçu kendinde aranması suretiyle mümkün olduğunu vaz eder.Günümüz itibariyle islam dünyası kendi geleceğine dayanak olması gereken tarihdeki üstünlüğünü maalesef ileri gitmesine engel olacak biçimde kullanmaktadır.Medeniyetini inşa ettiği hemen hemen bütün temel kavramların içini boşaltarak vahiyle arasına devasa engeller koyduğu gibi tarih içerisinde çıkardığı düşünürleri, sanatçıları, devlet adamlarını, ilmi başarılarını tekrar yakalanması imkansız olan sütre haline getirmiştir.Vahyin bize vazettiği tarih bilinci; ‘
Onlar gelip geçmiş bir ümmettir. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir.’ (2/134) ayeti çerçevesinde şekillenmiştir. Bu ayeti tahlil edecek Müslüman bilinci rahatlıkla, tarihin kendi içinde yaşayan aktörlerin düşünce ve eylemlerinin sonucu olduğunu, sonradan gelenlerin onların hatasını tekrarlamamak, iyiliklerini günün şartlarına uyarlayıp geliştirerek ileriye dönük yol katetmesine yarayan insanlığın medeniyet hafizası olduğunu anlar.
İslam ümmetinin oluşturmaya çalıştığı medeniyet yarışında kendi önünü tıkayan unsurlardan bir diğeri eleştirel düşüncenin olmamasıdır.Bunun açık anlamı aslında vahyin biçimlendirdiği Müslüman tipinden uzak olunmasıdır.Müşriklerin hakaretlerine ‘selam’ diyerek karşılık verilmesini vazeden Kadim kitabın takibçileri birbirlerinin eleştirilerini ihanet yada kötü niyet minvalinde değerlendirerek nefislerini putlaştırmakta, ilerleyecekleri yönde önlerine taş koymaktadırlar.Eleştirel düşüncenin gelişmediği hiçbir yerde ilmi inkişafın gerçekleşmesi beklenemez.Böylesi bir anlayış islamın ‘Hakikatın kaynağı ve tek otoritenin Allaha ait ve Allah olduğu’ esasına da ters düşer.Bu temel sapma ise her alanda aşılamaz otoritelerin oluşmasına ve tiranlaşmaya neden olur.Son üç asırdır Batı medeniyeti karşısında yenilgiyi içselleştiren Müslüman bilinci Batı tipi yaşam biçimine öykünme garabetine düşerek, kuşatıcı komplex kültürü ile olayları anlamaya çalışmıştır.Fakat kendini aşağılama temayülü ile gerçekleşen bakış açısı, Müslümanları körleştirmiş batı medeniyetini meydana getiren gerçek dinamikleri anlamaktan bütünü ile uzaklaştırmıştır.Günümüzde islam medeniyetini kurmaya çalışan zihin, Batı medeniyetinin sorunlarını çözmekle meşguldür.Oysa, islam medeniyeti kurmanın yolu, Müslüman fert olarak kendine eren bilincin hakim olduğu toplum olmaktan geçer.Vahyi gereği gibi anlamadan islam bilinci, islam bilinci inşa etmeden islam medeniyeti elde edilemez.Medeniyetlerin oluşum süreci bu esasa dayanır.
Diğer yandan, islam medeniyeti oluşturulmasına yönelik çalışmalara dikkatlice göz atıldığında, islamın temel referanslarının ayan beyan ortada bulunmasına rağmen, Müslümanları vahdet şuuruna ikna edecek ortak bir tarzın belirlenememesi ve cari yaşam biçimlerinin birbirine düşman, ayrılıkçı anlayışı körüklemesi farklı bir handikaptır.Müslümanları medeniyet arayışına sevk ve tahrik eden temel etmen, islam entelijansiyasının gayretinin, mensup olduğu milletinin hakim medeniyetlerce aşağılanması ve batı medeniyetinin müstekbir tavrı olarak göze çarpmaktadır.İslam düşünürlerinin ufku bu tavrı aşarak, insanlığı güdükleştiren evrensel sorunları deşifre etme ve alternatif çözümleri geliştirmeye yönük bir boyuta ulaşmak zorundadır.
Bu çalışmanın nihayetinde söylenecek şey varsa o da Batı, kendi medeniyet yürüyüşünde Aristoyu otorite kabul edip ilahlaştırarak on beş asırdan fazla bir karanlığa maruz kaldı.İslam medeniyetinin ilme getirdiği temel esas olan ‘Allahtan başka kimsenin hiçbir konuda otorite olamayacağı’ ilkesini kendi metodolojisine uyarlayıp taşıması ile oluşturduğu putları yıkarak yeni bir medeniyet kurdu.İslam medeniyeti ise kendi kadim kitabından elde ettiği temel esaslardan kopup, tevhide ters ucube otoriteler icat ederek aklı atıl hale getirip medeniyet yürüyüşünde geride kaldı.Bu bağlamda görebildiğimiz kadarı ile islam medeniyetinin terakkisine neden olan temel problemlerden biri de tarih anlayışıdır.Müslümanlar geçmişin aşılabilirliğini ve geçmişte yetişen ilim adamlarının, düşünürlerin bugünde varolarak tevhide uygun bir medeniyetin tedvin edilmek zorunda olduğunu kabul etmek zorundadırlar.Geçmiş eğer ışıksa alınmalı dönemsel ise tarihe iade edilmelidir.Her şeyden önemli olan ise, bir şeye ruh vermek iddiasında olanlar önce kendileri o ruhun sahibi olmak zorundadır.İslamın temel referansları bütün cevvallığı ile insanlık için umut vaat edecek biçimde kendini muhafaza etmektedir.Kur-an’ın kendini tanımladığı, vasıflandırdığı isimlerden biri de ‘Hadi’ ve ‘Ruh’tur.Eksik olan ise onu anlama çabamızdaki samimiyetimiz ve aklımızı kullanma korkaklığını terkedememizdir.