Bu ülkede yaşayan insanların menfaatleri, huzurları, sağlıkları ve can güvenlikleri doğrultusunda hükümetler tarafından çeşitli yasalar çıkartılıp, bu yasaların da uygulamaya konduğunu hepimiz biliriz. . Çıkartılmış ve yürürlüğe konmuş olan bu yasalarında bazı durumlarda geçerliliğini ve özelliklerini kaybettiklerine de bir çok kez şahit oluyoruz. Bu durumda yasa ya yeniden çıkartılır, yahutta düzeltilip günün şartlarına uyacak şekilde tekrar değiştirilerek yürürlüğe konur.
Şimdi ben yukarıda değindiğim konularla bağlantılı olan bir yaşanmış olayı siz değerli okuyucularımla paylaşmak istiyorum.
Anlatacağım konunun kahramanı Rahmetli Niyazi Yıldırım bey efendi. Kendisi balıkçılıkla uğraşır. Çok sevecen, iyi niyetli ve kadirşinas kişiliğe sahip bir kişiydi. Yaşamı boyunca bu güzellikte ve karakterde olan bu abimiz’in kaderi ne yazık ki bu kadarda iyi olmadı. Kendisi biraz genç denecek bir yaşta deniz kazasında ufak çocuğu ile birlikte boğularak hakkın rahmetine kavuşmuştu. Bu kaza Kütüphane karşısında sahile yakın bir yerde oldu. Çapari ile iki küçük çocuğu ile birlikte balık avında olan Niyazi Yıldırım’ın teknede olan bir çocuğu denize düşer, çocuğunu kurtarmak için de hemen denize atlayan Niyazi amca, ne yazık ki denizde çocuğu ile birlikte boğulmak durumunda kalmıştı.
Niyazi Yıldırım benim mahallemin fertlerinden biri olduğu için, müsait durumlarında kendisi ile sohbetlerimiz çok olmuştur. Yine kendisiyle yaptığımız bir sohbetimizde bana ilginç bir olayını anlatmıştı. Konu onun ağzından söylediği gibi aynen şöyleydi; “Ben gençliğimde belli bir zaman içersinde Sinop Belediyesinde tahsildar olarak çalıştım. Belediye gelirlerini vatandaştan tahsil edip, topladığımız bu paraları da muhasebe bürosuna yatırıyorduk. Bir gün Muhasebe bürosu yetkilileri beni yanlarına çağırarak, belli bir ay içinde topladığım gelirlerden bir kuruş fazlasını idareye yatırmış olduğumu, cetveldeki yekün’ün tutması bakımından da bu parayı benim almam gerektiğini bana ilettiler. Bende onlara ne işlem yapılacaksa yapılsın da gerekli yerleri imzalayayım, olay bitsin dedim. Muhasebe bürosu yetkilileri, kayıtlarda bir kuruş fazla görülen bu parayı bana ödemeleri için bir dilekçeyle İdareye başvurmam gerektiğini bana bildirdiler . Ben de onların dediğini yapıp bir dilekçe hazırladım. . Yazmış olduğum dilekçeye de o günün şartlarında geçerli olan Beş kuruşluk damga pulu yapıştırdım. Yaptığım bu işlemler sonucunda bana bir kuruşu ödediler”. Bu uygulamaya bende yetiştim konuyu biliyorum. O günlerde bir yere bir dilekçe vermen için dilekçeye beş kuruşluk damga pulu yapıştırman gerekiyordu. Bu konudaki olay ufak bir para da olsa, günlük yaşantımızda bazen öğle yanlış uygulamalarla karşılaşıyoruz ki, uğradığımız zarar değim yerinde ise insanı çileden çıkartacak durumda zuhur edebiliyor. . Ben bu konuda bir çok insan’ın söyleyeceği, anlatacağı meseleleri olduğunu da tahmin ediyorum.