Yıllar var ki; ülkemizin gündeminden hiç düşmeyen, hep canımızı acıtan, can almaya devam eden, kandan beslenen, insan öldürmeyi yegane varlık sebebi sayan, yakan yıkan, ocaklar söndüren çeşitli dönemlerde değişik isimler altında sahneye çıkmış olsa da, Apo’cular, kongre- gel, pkk, kck gibi, isimler farklı ama İblis aynı İblis, katiller aynı, vampirleri bildik, destekçileri tanıdık.
Duygusal akıl diyor ki, neden bu belaya yeter artık deyip kökü kurutulamıyor. Gazeteciler yerlerini biliyor, buluyor, elebaşlarıyla çok ta rahat görüşebiliyor. Bu kadar gelişmiş teknolojiye, teknolojik malzemeye, savaş uçaklarına, insansız hava araçlarına, kobralara, tanka, topa, tüfeğe, yetişmiş bunca askere rağmen bu kahrolası satılmış soysuzların bir türlü sonu gelmiyor. Asalım keselim bu işi anında bitirelim.
Fakat öbür taraftan olayları serinkanlı, objektif, reel akılla değerlendirildiğinde kazın ayağının bu kadar basit olmadığı görülüyor. Rakamlarla oynamakla denklemin değişmediğini görüyoruz. Terör, ahtapot gibi birçok ayağı olan bir canavar.
İnsan faktörü, bu ayaklardan bir tanesi. Teröre lojistik destek sağlayan ayaklar var ki, askeri teknik ve istihbarat destek ayağı, para ve finans destek ayağı, kaçakçılığı her türlüsü, uyuşturucu transferi ve pazarlanması, Çeşitli isimlerdeki dernek makbuzlarıyla yurt içinde ve yurt dışında yardım toplama faaliyetleri, vergi adı altında haraç toplama faaliyetleri. Bir miktarını zikredebildiğimiz terör denilen ahtapotun ayakları kesilmediği sürece terörle mücadele her defasında güdük kalacak, sonuç alınamayacaktır, otuz yılı aşkın da alınamamaktadır.
Örgüte 1978 yılında kız kardeşiyle birlikte katılmış, eşi ve iki kayın biraderiyle uzun yıllar örgütün içerisinde kalarak köleliğini yapmış, bir zamanlar kahraman ilan edilirken, işin farkına varıp da nadim olunca örgüt tarafından hain olarak ilan edilmiş, örgütün ölüm listesinde yer almış bir teröristle yapılan bir söyleşi yayınlandı Ulasal basında bir gazetede.
Çok önemli ve ibretli gördüğüm için bazı bölümlerini aldım ve size aktarıyorum. Adı Selma Batmaz. Kendisini terör örgütünün mensubu, mahkumu, mağduru, sanığı, tanığı olarak tanımlıyor. Şöyle devam ediyor; Terör örgütü adı ne olursa olsun, Kürt halkının Ergenokonudur. 1972 yılında derin devlet tarafından kurularak başımıza bela edilen bu örgüt karanlığın Kürt yüzüdür. En başta Kürt halkı olmak üzere herkes için tehlikeli bir düşmandır. Kürt’ler pkk kamburundan kurtulmadıkları sürece huzura kavuşamazlar. Terör örgütü Kürt meselesinin çözümünü asla istememektedir.
Beka vadisi örgütün işkence ve ölüm kampıdır. İşkence ve katliam her gün rutin olarak 450-500 kişiden müteşekkil ölüm mangasının huzurunda yapılmaktadır. Yapılan işkenceler sonucunda, ya da kurşuna dizilmek suretiyle her gün en az beş Kürt katledilmektedir.
Canavarları utandıracak işkence tarzıyla infaz edilen ölümlere şahit oldum. Bunlardan birisi var ki, hiç aklımdan çıkmıyor. Biri Suriye’li, diğerinin nereli olduğunu hatırlayamadığım iki teröristi toprak zindana kapattılar. Kırk gün kapılarını hiç açmadılar. Kırkıncı günün sonundan zindan kapısı açıldığında bu iki teröristin birbirini yiyerek öldürdüklerine şahit olduk.
Pkk bu güne kadar binlerce Kürt’ün kanına girdi. Abdullah Öcalan on beş bin iç infazdan bahsediyor, on yedi bin beş yüz faili meçhul cinayet var. Çatışmalarda öldürülen gençlerin sayısı tam olarak bilinmiyor. Pkk’nın pisliklerini ne Ganj nehri, ne Hitler’in gaz odaları, ne de teneşir temizler.
Sonuç olarak terör örgütünün Ergenekon ayağı var ki evlere şenlik.