Saat iki kırk beş suları yine vakit nâ münasip/ 
Kalbimin yüzüne toprak vari savrulmuş ıstıraplar/ 

Şair demiş: 
"En uzun geceyi müneccim ve muvakkit ne bilir,
gecelerin kaç saat olduğunu aşıklara sor" 

Perdeler içeriye süzülen havayla raks ediyor/ 
Rüzgar pencerenin kanadını hızla duvara carpıyor/ 
Adeta senden işittiğim kelamların/
süleymani rüzgarla yüregimin uçan 
kanatlarını kayalara  vurması gibi/  

Kanatlarım kanıyor/ acısı depreşip duruyor/ 

Poyrazın dalgaları büyük değilse de çarpıntısı pek ziyâdedir sevgili/ 

Bazı sözler ki kalbe hançer olur saplanır/ 
Bazı sözler ki akılda civi gibi mıhlanır/ 

Senin icin önemli olan  kelimeler/ 
Ne vakit, bir arşın yaklaşan güneşi görseler/
Küle dönerlerde haberin olmaz/ 
bende yok olup giden,kaybolmuş lâfızlar/ 
O ziyâ karşısında eli ayağı birbirine dolaşan sözler/

Pencerede yüzüme vuran esen soğuk rüzgar/ 
çehremi karıncalandırır/ 

Çetrefil lisânlarda yazılan şiirler aklımı bulandırır/ 
Derdest davalara dönüşür sana yazılan şiirler/ 

Ahhh ne çok şey götürür benden/ 
çalıp çırpan/kapıp giden hissiyatlar/ 
beni bir başıma bırakmazlar dağ başlarında/ 
karıncalanan sadece çehrem değildir/ 
duygularımda/ 

Her gece engin denizlere dalar dalar giderim/ 
Aşk şarabından yudum yudum içerim/ 
Akar akar dururum başka alemlere/ 
İnci ve mercanlar dökülür ğöğsümün eteklerine/ 

Sevenlerin sofrasına davet edildim/ 
O kutlu davete icabet ettim/ 
Ammaa kendi içime akıp-giden 
Seferim tamamlanmadı/ 
Siz afiyet buyrunuz sofraya/ 
Ben size yetişirim dedim/ 

Ahhh...
Ey çehresine düşen şavkla ateş böceklerini kıskandıran/ 
Ey bakışlarının arkasında hicaz diyarını gizleyen/
Ey endamında tüm krallıkların heybetini sarsan/ 
Ey göğsünün ortasında kızıldenizi yaran/ 
Kendine bir de, benim gözümle bak sen/ 
Bakışlarımda senin için kurulmuş taht/da oturmaya utanırsın/ 

Gökte melekler/ Yerde felekler/Suda semekler/
Levh-i Mahfuzda Yazan hâşmet sahibi kalemler/ 
Yazın!!! 
Allah'ın sevdiği bir eşk-bâr var/tâlihi kendisine teveccüh eyleyen/ 

Yollara kırmızı lâleler sererim/ 
Şairlerin şiirlerine gülistanlar dererim/ 
Kendime hep derim/ 
Gaflet uykusunda nefsim ne zamana kadar sersem kalacak?

Şu bağrımı kazsa bir mezarcı/ 
Sana dair neler çıkar türaptan ey hancı/ 
Haydi daldır küpünü avuc avuç sikkeler/ 
Her gece akan göz yaşlarımdan/
yapılmış tâc-ı zerrin/ler (altın taç)

Zer-şinas'ım...   (altını iyi bilen sarrafım) 
Bu kıymetdar zerefşan tâc-ı zerrini tak/
B/ul saadet/ ol/ bahtiyar/ derh/al tahtına geç/ 

Ahhh...
Kendine doğru,benim güzergâhımdan sefere çık bir de  sen/ 
Gittiğin o gizemli yollarda kaybolur/ 
Aşk vadilerinde uyanır/ 
Sarhoş etmeyen lezizane şarapların nehirlerinin kıyısında bulursun kendini/ 

Rivayet o dur ki: dil-i pûr ateş bir aşığın/ 
Cûdi dağında yaktığı mutlak ateşin/  
Kıvılcımları maşuğun ovalarına sıçramış/ 
Öyle yakıcıymış ki, düştüğü yeri/ 
çorak topraklara çevirmiş/ 
Bir daha orada ne gül bitmiş/ ne de filiz boy vermiş/