Gelen Mektuplar 
Postacının,kapımın eşiğinden fırlattığı mektupların üzerinden atlıyorum/ 
Bağrıma vuran saadetin gölgesiyle 
Gelen mektupların heyecanı sarıyor 
Tüm zamanlara sığamıyorum /

Henüz on altı yaşındayım
Hayatın ta kendisiyle karşılıklı şöyle bir oturarak toy,torlak ve çaylakca muhavereler yaptığım yaştayım/
Dup duru seçilmiş yetişkin zarif düşler/
Amma velakin her daim başımı döndürür teamüller/ 
Kabına sığamamanın heyecanı içindeyim,merakla kıvranır/ Serpildikce oyunlara veda etmeye doğru ilerler/ Altın harflerle bir bir dizilmiş hayaller, hakikatlerle yarış atı gibi yüksek müsabakalara girerler/ 
Hangisinin kazanacagı hususu/  
Belirler yaşam koşusu/

Her ayın ikinci haftasını iple çekerim 
Gönlümde hasret-keş bulaşığı ince bir özlem/

Pencerelerde yolunu gözlediğim medar-ı merakım,mektuplarım/ 

Kapımın tokmağına vurmayan ulağın
Hülyası var başında/ 
Aritmetiği var dünyasında/ 
Bin bir istırarla aştığı yolların 
Sanki düşler ülkesine özgürce çevirdiği pedallerin sesine uyanıyorum her gün / 

Arada taş düşer aklına yamçının/ 
Kapıyı vurur durur deli çâpâr/
Sonra mektupları uzatırken o bayat esprilerini dizeler/
|Gülerek|
"Mahallenin en güzel kızına hizmet etmek şereftir  efendim" diye/

Oldukça mektup gelmiştir içlerinde en kıymetlisi/ Kii,Son-Gül'ün ta kendisi/ 
Şairlere göre bülbülün sevgilisi gül imiş/
Güzelliği ve kokusu dillere destan imiş/
Dikenleri varsa da tüm hüsnü ile örtüyor imiş/ 
Bir buket bahar çiçekleri saçalıyordu zarfında/ 
Usta bir kalemze'nin kelimat ı mektubesinde 
yaz mevsiminde karadan denize doğru esen rüzgâr vuruyordu cümlelerinde/

Zarfa katlayıp koyduğu kağıdı/
Her kâffesine aktardığı ruhunu/
Ve o nakış nakış işlediği nağmelerini/
Satırlarında bana hicret eden kıymeti/
Sevgili Dürr-i yekta diye başlayışı/nı 
tekrar tekrar okuyordum her gün/ 

Bir çanta dolusu mektuplar var şimdi/
Bir bilsen seyirgâhım oluyorlar yalnız/
Köpülenen yastığımın da yastığı oldular adeta/
Ahhh işte bir zamanlar;
Onları her gece uyumadan bir kez daha sevgiyle süzüyordum/

Gelen mektuplara arz-ı muhabbetin mukabili acil cevap yazıyordum o vakitler; 
Yazıyordum...
Bazen,bir kalıba girmeyen düşüncelerimi...
Bazen,kan revan sarılı hüzünlerimi...
Bazen, Göklerde yankılanmasını istediğim Dualarımı...
Bazen, Kılınçtan keskin İsyanlarımı...
Bazen, Alevlere koşan küheylan gibi yakıcı arzularımı... 
Bazen Bosna'yı,Bazen Gazze'yi Bazen Cezayir'i,
Bazen gözümün nuru Kudüs'ü...
Bazen Mekke-i Mükerreme'yi ve bazense Medine-i Münevvere'yi...
Yazıyordum mektuplarımda akan deli sular gibi tüm coşkularımı...
O şiirlerden: 
Ey Filistin bakışlı çocuk 
Hâcis saçan gözlerin kan çanağı,görüyor Hâk/

Ey Filistin bakışlı çocuk 
Kaşların yay gibi beli doğrulmuş tüm mecazlardan âri ve zâhir olan gerçeğe göz kulak/

Ey Filistin bakışlı çocuk 
Çare arayan bakışlarının avuntusu tükenmiş çıkışsız bir sokak/

Ey Filistin bakışlı çocuk 
Tüyleri ürperten güneşli soğuk günler ufuktan yükselir kucağında bulur sukut /

Ey Filistin bakışlı çocuk 
Ölümü,ölüm soğukluğu kalburundan geçirir,o masumiyyet cenneti kokan bedenin,üşümüş ellerin ve tenin / 

Ey Filistin bakışlı çocuk 
Ölüm dahi aczini duyar senin dağ gibi görünen heybet ve görkemin karşısında, kendi mahcubiyetine şâhit olur,perişanca derîn muhakemenin ortasında/

Ey Filistin bakışlı çocuk 
Ağzına tıkamış hayat,kavuşmak için tasavvur eylediğin meram ve makâsıdın,elbet düşmanlar olur toprak/ 

Ey Filistin bakışlı çocuk 
Bakışlarında kartallar gibi süzülür Filistin manzarası,hemen yanı başında deveran eyleyen,hayy ı meyyit taklîdi dünya ise önünde horlayarak esrarlı uykusunda,bilmem kaçıncı rüyasında/ 

Ey Filistin bakışlı çocuk 
Yüzünde dili susturulmuş çizgilerin üzerinde uzanıyor mübarezenin kamçısı/ 
Henüz yeni yaşını alamadan alıp götürdüler
şen ruhunu/
Geride kaldı kocamış ağır yürüyüşleri olmayan bir pir-i ihtiyar 
Henüz genç olacaktın 
Henüz delikanlı olacaktın 
Henüz dilber olacaktın 
Henüz mücerret olacaktın 
Üzerine yığılmış onca kahır ve kasavet/

Ruhuma çöken arzın ağırlığı var şimdi/
Neyi beklediğimi bilmeden bekliyorum/
Neyi beklemediğimi bilerek bekliyorum/
Yol, görünürde hayat-ı zahiri/ 
Lakin kendimedir esâsât'ım hedef-i maksat /
Yol görünürde kalabalıklara istikamet/ 
Amma velâkin yalnızlığımın mezarını kazar her bir karşılaştığım enva-ı türlü hakikat/
Hep mâlâyanî bir mevhûm/
Hep düşünce turu,sûret dokuması bilinmez başka alemlerde muallekat/ 

Feza denizinde seyyarelerin içinde dolaşan yıldızlar; hepsi suratı asık/
Yaldızlı şiirler yazılmış adıma onlar dahi yüzümü  güldürmüyor/ 
Vah ki vah 
Şimdi kırgın şiirler yazıyorum Sinop surlarının hemen yanı başında,bi başıma/ 
Karlarda eriyip kaybolan o mağrur güneşin varlığına/
Oysa o güneş batsa da kalbime doğuyordu her şafakta/
Işığı,sonu gözükmeyen karanlık gecelerde  düşlerime vuruyordu/
|Her gece|
O karanlık fezaya doğru çıkan,kanatları nurlanmış şahindim/ 
O ıssız ve soğuk Sinop denizinin üstünde  balıklara göz kırpıp raks ederek yürüyen periydim/ 
Bulutlara tutunurken kahkahalarım yükselir/
Nerden bilecekler| gülüşlerimin ardında beni sarhoş eden saadeti/
Nerden bilecekler| Firdevsi  duyguları anlatan bakışlara gark olduğumu/
Nerden bilecekler| bir çift gözde meftun olduğum cennete köle oluşumun gülüşlerini/