Nice vakittir gazete de kendi köşemde şiir yazıyordum. Lakin Ülkece, oldukça mühim bir dönemden geçmekteyiz. Önce deprem ve ardından ülkemizin kaderini belirleyen bir seçim sürecine girdik. Bu süreçte Hak ve hakikatler karşısında susmanın mesuliyet olması hasebiyle naçizâne düşüncelerimi yazmak istedim.
Bizler; tarihi, şan şeref ve onurla yoğrulmuş Milli ve Manevi Değerlerine sahip Yüce bir Milletin torunları olduğumuzun bilincinde ve vatanına bağlı kimseler olarak,alıp verdiğimiz nefesler adedince kendi değerimizi bilip hatırda tutmamız elzemdir.
Kişinin kendi nesebini inkârı, ona soysuzluktan başka bir ünvan getirmez.
Ruhumuzda ve ahlaki değerlerimizde aslımıza rucû (dönmek) etmek asâletimize yakışır ve o ulvi duruşumuzdan ödün vermemek asli kimliğimize yaraşır.
Zamanın birinde Hızır as ı görmek isteyen bir padişah varmış, bunu duyan yoksulluktan bizâr düşmüş fukara bir adam huzura çıkıp "ben Hızırı bulacağım" diye padişaha büyük bir vaadde bulunur. Adam padişahtan kırk gün mühlet ister. Ve nihayetinde kırk gün sona ermistir,lakin ortada ne Hızır vardır ne İlyas. Padişah öfkelenir ve yanındaki üç vezirine dönerek "bu kimsenin suçunun bedeli hakkında görüşünüz nedir" der.
Birinci Vezir :
- Efendim bu adamın boğazını keselim,etini parçalayıp çengellere asalım.
Bu sırada yanında aniden peyda olan nurani bir genç, vezirin sözleri üzerine söyle der:
-Küllü şeyin yerciu ila aslihi
İkinci Vezir:
-Hükümdarım bu adamın derisini yüzüp içine saman dolduralım.
Biraz önce ansızın ortaya çıkan genç yine:
-Küllü şeyin yerciu ila aslihi, diye tekrarlar.
Üçüncü Vezir:
-Padişahım bana göre, bu adamı affetmelisiniz. Size yakışan ve sizden beklenen budur. Bu adam önemli bir suç işledi ama sanıldığı kadar da kötü biri değil, çünkü çoluk çocuğunun rahatı için kendini feda edebilecek kadar da iyi yürekli.
Nurani genç yine söze karıştı:
-Küllü şeyin yerciu ila asıhı
Bu defa padişah o çocuğa yöneldi:
-Sen kimsin? İkide bir tekrarladığın o laf ne demektir?
Genç cevap verdi:
-Senin birinci vezirinin babası kasaptı. Onun için kesmekten, etini çengellere asmaktan bahsetti. Yani aslını gösterdi. İkinci vezirin babası yorgancı idi. Yorgan yastık, yatak yüzlerine yün, pamuk doldururdu. O da babasına çekti. Üçüncü vezirin ise babası da vezirdi. O da soyuna çekti, büyüklüğünü gösterdi. Benim söylediğim söz "Herkes aslına çeker" demektir.
Vezir istersen (üçüncü veziri göstererek) işte vezir, Hızır istersen (kendini göstererek) işte Hızır, bu adamı mahcup etmemek için sana göründüm, dedi ve kayboldu.
Diyeceğim o ki Vatanperver Aziz bir toplumun çocukları da o nispette âsildir, aslına dönecek 'vezir' dir. Her ne kadar,binlerce şerri plan ve düzeneklerle aslımız değiştirilmeye çalışılsa da...
Bizler tarihimiz boyunca dört unsurdan oluşan bakış açısıyla devletimizin bekasını sağlamış bir milletiz. Vatan,Millet,İdari ve Askeri teşkilat,Egemenlik ve tam Bağımsızlık. Toprağımız bizim katiyyetle vazgeçilmezimizdir. Kan dökülen her bir türabın tozu adedince benliğimizde müvazene ederiz kıymetini, her saçalanan damlaların...
Bunca dökülen kan,sallanan kılıç altındaki tek gerçek "Tam Bağımsız Türk Devleti" olarak bekamızı sürdürmek, sığındığımız ve sığınılan el emin şefkatli bir çatı olmaya devam etmektir.
İslamın biz Türklere kattığı o âsil duyguyla, gittiğimiz her yere adalet ve merhameti taşımanın verdiği coşkuyla kimsesizleri de bu çatı altında toplamaktır maksad ı gayemiz her zaman...
Devletsiz ve topraksız bir Millet zillet kayığında fırtınalara kapılır. Deniz onu hangi limana vursa, o limanlarda tarumar olur.
"(Dini, dili ne olursa olsun her insan doğup büyüdüğü, ekmeğini kazandığı toprak üstünde korkusuz, güven altında yaşadığı oranda kendini mutlu duyuyordu.)" [N.Cumalı]
Kendi tarihine,geçmişine düşman bir nesil oluşturma algısı ve Ecdadından utanan bir soy var etme çabası dikkatlerden kaçırılmaması gereken bir 'nokta' dır. Ve görüyoruz ki bilhassa, tarihin kahramanlarını kendi zamanlarına bırakmayıp, o zamanda yaşanan hikayeler üzerinden ilginç algı operasyonlarıyla linç girişimi bizim yaşamlarımızı bulandırmakla görevli. Her asrın kendi zaman koşullarına göre siyasi yönde olması gereken kararlar alınır. O dönemlerdeki yargıyı ve karar sahiplerini eleştirerek zaman tünellerinde sıkışıp kalmak manasızdır. Bu kararlar bizler için istikbale emin adımlar adına öğüt,ve Kahramanları adına ise övünç kaynağımızdır.
Milli tarih şuuru zaafımız,çizgimizdir. O çizgiye hiç bir bozuntuyu yaklaştırmayız !
Ve hiç kimsenin tarihimiz hakkında ileri-geri konuşmasına müsaade etmeyiz!
Ülkemde oligarşi olmaya çalışan bir yapılanmanın büyük değerimiz Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ü kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaları ve işleri için madar yapmaları tasvip edilemez!
İnancının nişânesi olan baş örtüsünü omuzlarına salan kadınları gördükleri vakit,öfke kusmak için Atatürk karşıtı ilan ederek,kapalı kapılar ardında zulme uğratıp,çocuklarını da eğitim yuvalarında kabul edilemez muameleye maruz bırakarak barındırmamaya çalışan ve siyasi rantları için dindar kesimi hedef alan bir topluluk mevcut.
Bunlar sahte sevgilerine sığınarak zulmediyorlar!
Bir iç savaş olmasa da kendi içimizde hâlâ bunun savaşını vermekteyiz. Fiileri ve çelişkili tutumlarıyla Atatürk'e nasılda düşman olduklarını görmemek mümkün değil. Mustafa Kemal Atatürk Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, sahte sevgi tellallarının kullandığı maskesi olamaz!
Yine bakıyorum bu yapılanmanın içinde, siyasi tercihlerinden ötürü depremzedelere karşı gösterdikleri insan bozması canavar hallerine. Ve bir depremzede yakını olarak kulaklarımla şahit olduğum ve bizzat yaşadıklarım var. Ne kadar iki yüzlü, belki de beş, belki de beş bin yüzü olan bu insanlar şeytanı kendilerine hayran bırakırlar. Menfaatleri için yardım kampanyası düzenledikten sonra arka taraflarda depremzedeler hakkında ileri-geri konuşmak ancak onlara yakışır bir tavırdı... Depremin
olduğu günden beri gökyüzünü kaybettiğini zanneden gönlü kırgın,kedere bulanmış bir kuş gibi çırpınarak yaşıyorum hüzün ve esefle...
Ailemle beraber yaralarımızı sardık,şimdi sorarım, şımarıkca yüzümüze karşı yapılan yorumları hakediyormuyduk ?
Gelelim anayasamızın teklif dahi edilemez ilk dört maddesini tartışmak için "masaya yatırabiliriz" ihtimallerini konuşanlara,bunun bana göre anlamı; asırlardır yaşayan Türk Devletimizin temeline saatli bombayı yerleştirmek,Bayrağımızı aşağı çekmek, bağımsızlığımızın simgesi İstiklal Marşımızı susturmak,ilelebet Türkiye Cumhuriyetini yürütmemektir. Allah muhafaza!!!
"Şuur,hayatın ziyâsıdır" [R.N 29.söz]
Ziyâ olmazsa aşikâr i hakikatlerin renklerini iz'an edemeyiz. Her türlü takdirin üzerinde büyük bir nimet olan şuur; bizleri her daim istikrara, doğru bir bakış açısına ve farklı açılardan açılan etkin pencerelerde nefes almaya ulaştırır.
Baktığını görebilmek,gördügünü idrak eylemek mühimdir ve şuurun ta kendisidir.