1980'li dönemlerde gençler arasında çok çetin tartışmalar yaşardık.Taraflar savunduğu ve reddettiği konularda fevkalade içten ve samimi idi.Herbirimizin gözden kaçan en büyük eksiği bu tartışmalara taraf olan insanların ülkesini daha ileri götürme gibi bir dertleri olduğu idi.Zira mevcut konjuktürde keyfi yerinde olanların taraf olma ihtiyaçları da yoktu.Savunulan veya reddedilen şeylere bakınca o dönem adına insanın yüzü kızarıyor gerçekten.Tartışmaların temel niteliği ''az bilgi, çok yoruma dayanması'' idi.Tam da bulanık suda balık tutmak isteyenlerin fırsat bildikleri bir ortamdı.
Bu tip tartışmalar durduğumuz yeri yadırgadığımız her dönemde olacaktır.Şimdi de aynı hız ve dozda devam etmektedir.Eğer bu kadar yakın tarihten ibret alacaksak; konularımız zanna değil, mensub olduğumuz fırkaların genellemelerine değil, yalın yorumlara değil, bütün dünyada kötü bir sicile sahip medyanın kışkırtıcı gündem maddeleri etrafında değil, azda olsa bilgiye, akla, diri ve derein bir hakikat bilinci bağlamında tartışılmalıdır.Bir konunun gündemini kim tayin ediyorsa, tartışmanın sonucunda oluşan faydayı da onlar devşirmektedir.O dönemde en çok tartıştığımız konu ''ülkeyi bir yerlere, devlet içinde kadrolaşarak, ülkeye yarar sağlayacak doğru politikalar üreterek mi yoksa; her bireyin kendini değiştirip eğitmesi ile mi taşırız?'' biçiminde idi.Ben kendi adıma, eğitimli bireylerin ağrlığını koyamadığı, toplumda önder pozisyonunu elde edemedikleri yerde devlet dahil hiç bir organizasyonun maiyetini daha ileri taşıyamayacağa düşüncesine daha yakındım.Şimdi ise kesin olarak böyle düşünüyorum.
Bölge olarak yine ağır bir imtihanın içinden geçmekteyiz.Benzer tartışmalar malesef dünden daha farklı değil.Kötü bir halkın iyi bir devleti olamaz.Cahil bir toplumun ilim üreten devleti de olamaz.Zayıf karekterli bireylerden güçlü bir devlet de oluşamaz.Adil, güçlü, üreten bir devlet sahibi olmanın tek bir yolu var:Bu niteliklere haiz kişiler olmak.Gerisi laf-u güzaf.