Bir Ramazan ayının daha sonuna yaklaşıyoruz. Bayram coşkusunu yaşamaya sayılı günler kaldı.
Unutulmaya yüz tutmuş değerlerimizin arasına onbir ayın sultanı Ramazan-ı Şerif de yavaş yavaş girmeye başladı.
Bugünlerde çoğumuz eski Ramazanları hep hatırlar, zaman zaman özlem duyar ve sevgiyle yad eder.
Eski yıllarda Ramazan ayı o kadar önemliydi ki, herkesi tatlı bir telaş alırdı. Hazırlıklar yorgunluk bilmeden günler öncesinden başlardı.
Büyük bir merak ve heyecan içerisinde Ramazan ayının hilalini ilk gören kişi olmak arzusuyla bu tepeden o tepeye soluk soluğa kalınarak çıkılır; incecik orak şeklindeki hilali gökyüzünde görüneceği anı yakalamaya çalışanlarımız olurdu. Akşam saatlerinde “hilali ilk gören kişi” unvanını almak bambaşka bir duyguydu.
Heyecan sevince dönüşür, mutluluk insanlarımızın yüzüne yansırdı. Hele hele tebessüm hiç eksilmezdi.
Ramazan ayının manevi bir iklimi vardı.
O mübarek mevsimi insanlarımız birlikte yaşar, havasını hep beraber teneffüs etmeye gayret ederdi.
İftar sofraları sokak aralarında, beş yıldızlı otellerde değil, aile ortamlarında kurulurdu.
Oruçlar, gülkurusu akşamlarda top atışları eşliğinde neşeyle açılırdı.
Akrabalar ve dostlar arasında sırayla ilk haftadan itibaren iftar sofraları kurmak bir gelenekti. İftar yemeğinde bir misafirin olması arzulanırdı. Misafire sofranın bereketi gözüyle bakılırdı. Sofralar ekonomik seviyeye göre şekillendirilir, kurulan sofranın eksiğine, gediğine bakılmazdı.
Ramazan, aynı zamanda Kur’an ayıydı. İçinde bin geceden daha hayırlı olan Kadir Gece’sinde indirilmeye başlanmıştı.
Kur’an okunmayan ev yok gibiydi. Her haneden bir kişi camilerdeki mukabeleye mutlaka iştirak ederdi.
Eğlenceye yönelik etkinlikler yok denecek kadar azdı. Çünkü Ramazan ayı ibadet ayıydı. Camiler 7’den 70’e her yaştan Müslümanlarla dolup taşardı.
Şehirler sakin, sokaklar huzurlu, aileler mutluydu.
Ramazan’da kahveler, çay ocakları ve lokantalar kapalı olurdu. İftar vakti açılan bu mekanlar imsak vaktine kadar dolup taşardı.
Demem o ki: Eskiden huzur ve mutlulukla acılan iftarların tadına doyum olmazdı.
Modern yaşam dediğimiz günümüzde eski Ramazan tatlarını bulmamız oldukça zorlaştı. Her şeyimiz yapay ve bir hesaba dayalı.
İbadetler farkında olmayarak eğlenceye dönüştürülüyor ki gelecek adına kaygıya kapılmamak elde değil.
Şimdi herkes kendi dünyasını yaşıyor. Kur’anın öğütlediği dünya hayatını değil.