1967 yılının Kurban Bayramıydı. Arife günü arkadaşlarımla birlikte Hamama gitmeyi kararlaştırdık. . Bilindiği gibi o yıllarda evlerin büyük çoğunluğunda banyo olmadığı için hamamlar revaçta idi. Bizde bayrama temiz pak girelim diye akşam yemekten sonra yukarı hamama gittik. “Bu hamam konusunu, anlatacağım olayla ilgisi olması nedeniyle bahsetmek durumunda kaldım.” Her neyse hamama girdiğimde salonda ayakkabı boyacısıyla karşılaştım. Tanıdığım bir boyacı olduğu için benimde ayakkabımı boyamasını, ancak iyi boyamadığı takdirde de para vermeyeceğimi söyleyip, boya işine özen göstermesini istedim. Daha sonra hamama girip bir güzel yıkandık. İşimiz bitince de dışarı çıktım. Boyacı halen ayakkabılarımı boyamakla meşguldü. Ben giyinirken o da ayakkabıları yanıma getirip, bana boya işleminin tamamlandığını söyledi. Ayakkabılara şöyle bir baktım ki; “yüzüne tut resmini gör” misali, boyacı arkadaş parıl parıl yapmış ayakkabılarımı. Bahşişiyle birlikte ücretini verip ayakkabıları aldım. Daha sonra eve gelip yatağa uzanıp bir güzel uyku çektim. Ertesi günü Bayram namazını kılmak için Alaeddin Camiine gittim. Ayakkabılarımı kapının önüne koyup camide yerimi aldım. Namazımızı kıldıktan sonra dışarı çıkarken baktım ki benim ayakkabılarım koyduğum yerde yoktu. Telaş içinde bir sağa, bir sola baktım, gerçektende ayakkabılar yerinde bulunmuyordu. . Kimseye utancımdan ayakkabılarımı bulamıyorum da diyemiyordum. Bu şekilde huzursuz bir şekilde etrafta dolaşırken cemaatte artık camiyi boşaltmıştı. Cami boşalırken önümdeki ayakkabıların da tek tek azaldığını görüyordum. Sonuçta önümde bir çift ayakkabı kaldı. Benim ayakkabılarım 41 numara siyah magosan tipiydi, caminin önünde bana kalan bir çift ayakkabı da 45-46 numara, çamurlu, topuğuna basılmış kırmızı renkte bir çift ayakkabıydı. Benim yanımdan ayrılmayan ve işin sonucunun nereye varacağını bekleyen caminin imamı da yüzüme üzüntülü bir sekilde bakıp, iki elini önüne kaldırıp bana hiçbir şey demeden yerdeki ayakkabıları giymem gerektiğini işaret etti. Benimde yalınayak çoraplarla eve gidecek halim olmadığı için ayakkabıları giyip, ana cadde yerine yolu biraz daha uzatıp, insanlarla karşılaşmadan arka yollardan geçerek eve yöneldim. . Bahçeye girdiğim de Rahmetli annem evin önünü süpürüyordu. Bir anda gözleri ayakkabılarıma ilişti. Bana işaretle ayakkabımı gösterip, ‘onları nereden buldun? Senin ayakkabıların nerede’? dedi. ‘Anne ne sen sor, nede ben söyleyeyim, eve gelince konuşuruz’ diyerek olayı kapatmak istedim
O gün camide benim ayakkabımdan daha güzel, daha sağlam, çok daha kaliteli bir çok ayakkabı’nın olduğunu biliyorum. . Ancak kötü niyetli kişinin benim ayakkabılarımı neden aldığını da az çok tahmin etmiştim. Arife günü akşamı hamamdaki boyacı benim ayakkabıma normal bir cila sürüp, normal bir fırçalama yapıp albenisini yükseltmeseydi, o zaman ayakkabı avcısı sanıyorum başka bir ayakkabıya yönelebilirdi. . Her neyse bu olay bende de bir bayram anısı bırakıp, mazideki yerini almış oldu. .