Bizim öğrencilik dönemimizde hayatın sade ve dolaysız bir akışı vardı. Okuldan çıkıp eve dönerken yolda arkadaşlarımızla sohbet eder, mahalle aralarında oyun oynardık.
O günlerde ne bir cep telefonu, ne bilgisayar, ne de tablet vardı. Sosyal medya gibi bir kavramın varlığından dahi haberdar değildik.
Şimdi baktığımızda, teknoloji ve dijitalleşme hayatımızın her alanına nüfuz etmiş durumda.
Bu durumun elbette faydaları olduğu gibi, özellikle gençler üzerinde derin ve olumsuz etkileri de var.
Milli Eğitim Bakanımız Sayın Yusuf Tekin’in açıklamaları, bu konuyu daha da çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor.
Okullarda yapılan araştırmalar, öğrencilerde dijital bağımlılığın ve sosyal medya kullanımına bağlı sorunların giderek büyüdüğünü ortaya koyuyor.
Günümüz çocuklarının ve gençlerinin en büyük şikayetleri, “arkadaşım beni takip etmiyor”, “takipten/arkadaşlıktan çıkardı” ya da “gruba dahil edilmedim” gibi, sosyal medyada var olmanın yarattığı psikolojik baskıya dayanıyor.
Hatta daha da vahim bir durum olarak, dijital ortamda şiddet görme veya siber zorbalık mağduru olma durumu da yaygın bir yakınma konusu.
Dijital bağımlılık, yalnızca bireysel değil, aynı zamanda toplumsal bir sorun haline gelmiştir.
Çocukların ve gençlerin sosyal medya platformlarında maruz kaldıkları içerikler, bir yandan psikolojik olarak zarar görmelerine sebep olurken, diğer yandan sosyal ilişkilerini de zedelemektedir.
Fiziksel oyun alanlarında oynayan, gerçek hayatta bir araya gelen çocukların yerini, artık sanal ortamda “takipleşen” ya da “grup sohbetleri”nde var olmaya çalışan çocuklar aldı.
Bu durum, onların bireysel kimliklerini inşa etmelerini zorlaştırırken, aynı zamanda sosyal hayatlarını da dijital bir hiyerarşiye göre yaşamalarına neden oluyor.
Araştırmalar, sosyal medyanın yalnızca eğlence amacıyla kullanılmadığını, aynı zamanda “onaylanma” ve “değer görme” ihtiyacını karşılama aracı haline geldiğini gösteriyor. Bu da, gençlerde özgüven eksikliği, anksiyete ve depresyon gibi psikolojik rahatsızlıkları tetikliyor.
Bir gencin sosyal medya hesabındaki beğeni sayısı ya da takipçi sayısı, adeta onun sosyal statüsünü belirleyen bir kriter haline geliyor.
Sosyal medya, iletişimi kolaylaştırmanın ötesinde bir platform olarak görülse de, ne yazık ki dijital zorbalığın da zeminini oluşturuyor.
Öğrencilerin en çok şikayet ettiği konuların başında dijital ortamda maruz kaldıkları şiddet geliyor.
Siber zorbalık, gençlerin psikolojik sağlığı üzerinde derin yaralar açan bir sorun.
Hakaret, alay, iftira, dışlama gibi çeşitli şekillerde ortaya çıkan bu durum, gençlerin kendilerini değersiz hissetmelerine neden oluyor.
Siber zorbalık, fiziksel bir zarardan farklı olarak, 7/24 devam edebilen ve kurbanın özel alanına kadar nüfuz edebilen bir şiddet türüdür. Bu hal, gençlerin kendilerini güvende hissetmelerini zorlaştırıyor.
Ne yazık ki, dijital dünyada yaşanan bu şiddet vakaları çoğu zaman görünmez kalıyor ve gerekli müdahale yapılmıyor.
Dijital bağımlılık ve sosyal medya kaynaklı sorunların çözümü, gençleri suçlamak ya da sosyal medyayı tamamen yasaklamak değil, onları doğru şekilde yönlendirmekten geçiyor.
Bu noktada, dijital okuryazarlık eğitimi büyük önem taşıyor.
Çocuklara ve gençlere, dijital dünyayı doğru şekilde kullanmayı öğretmek, siber zorbalık karşısında nasıl davranacaklarını göstermek ve onların sosyal medyayı sağlıklı bir şekilde kullanmalarını sağlamak gerekiyor.
Ebeveynlere de büyük sorumluluk düşüyor. Çocuklarının sosyal medya kullanımını sınırlamaları, onları dijital bağımlılıktan korumanın ilk adımı olabilir.
Bunun yanı sıra, aileler çocuklarıyla daha fazla vakit geçirerek onlara duygusal destek sunmalı, onların yaşadığı sorunlara kulak vermeli.
Sonuç olarak, teknolojinin hayatımızdaki yerini inkar edemeyiz, ancak bu durumun çocuklar ve gençler üzerindeki olumsuz etkilerini görmezden gelmek de mümkün değil.
Sosyal medya ve dijital bağımlılık, modern dünyanın en büyük sorunlarından biri haline gelmiş durumda.
Bu sorunları çözmek için bireysel ve toplumsal olarak sorumluluk almamız gerekiyor.
Unutulmamalıdır ki, sağlıklı bireyler yetiştirmek için yalnızca onların fiziksel sağlığıyla değil, psikolojik ve sosyal sağlıklarıyla da ilgilenmek zorundayız.
Gençlerimizi dijital dünyadan korumak değil, bu dünyada güvenle var olmalarını sağlamak hepimizin görevidir.