Vatan Şairimiz Namık Kemal;
"İnsan her adımını mezardan uzaklaşmak için atar, yine her adımda mezara bir adım daha yaklaşır. Nitekim her nefesini hayatını uzatmak için alır, yine her nefeste hayatından bir nefeslik zaman eksilir!" demekte İntibah isimli eserinde.
Bu fasit daire içerisinde geleceğin kaygısı, geçmişin pişmanlığı ile sürüklenip gider insan. Günleri birbirini kovalayıp her günü bir öncekine benzerken,
geçtikçe günler eksilir dostları birer birer.
"Öldükten sonra yaşamak istiyorsanız, ya okumaya değer şeyler yazın; ya da yazılmaya değer şeyler yaşayın." diyor Fransız Yazar Victor Hugo.
"Asıl sermaye; mal, mülk, para sahibi olmak değil, ilim, âmel, ihlâs ve güzel ahlak sahibi olmaktır." diye mesaj veriyor bize asırlar öncesinden Hazreti Mevlânâ.
Sevgili Peygamberimiz
(s.a v.);
"İnsan ölünce, üç ameli dışında bütün amellerinin sevabı kesilir; sadaka-i câriye, kendisinden istifade edilen ilim, arkasından dua eden hayırlı evlât." diyor bir hadisinde.
Yani İnsan ölse dahi yaptığı iyi işler, yetiştirdiği hayırlı evlat, insanlığa ve bilime sağladığı katkı devam eder yaşamaya ve kendisine fayda sağlamaya.
Yüce Allah'ta Kur'an-ı Kerim'de "...sana buyurulduğu gibi dosdoğru ol!.." diye buyurmuyor mu?
Öyleyse; nedir bu telaş? Bitmek bilmeyen hırs ve ihtiras. Nihayetsiz kazanma, fütursuz yaşama isteği ve ahlâki değerlerden kopuş.
Hiç düşünmez mi insan, dün var olanın bugün yok olduğunu ve bir gün sıranın kendisine de geleceğini?
Ve,
sahip olduğu pulun ve çulun bir gün başkasının olacağını.
Sağlıcakla kalın...