Eski giyinilmiş mavîmsi esvaplarda/
dünden yıkanmış ıslak anıların nemi var hâlâ /
Bir zamanlar hep beraber yiyip içtiğim- ağlayıp güldüğüm akrabam ve taallûkatım /
Eş dost ve komşunun keyfe'keder olayları
duygularımda derin ve güçlü akıntılara kapılan hüznün hışımı/
Siyah inciler vari yanı yanına
manzumelerimin kenarlarına dizilmiş /
Topyekûn cereyan eden sonsuzluğa gömülmüş hâtıralardır artık /
Altı yaşındayım / zamanı tanıma sanatının çok çok ötesinde bi yerlerde hoşbahtın tahtında devran eyler dururum /
Aralığa meydan okurum /çünkü kır çiceklerinin açtığı/ kelebeklerin uçuştuğu baharın ta kendisiyim /
Yine günlerden pencere önü/ elimde /
salça sürülmüş naneli kocaman çarşı ekmeği/
hiç bir yemeğin bu denli lezzetli olamayacağı /
Ve damağı ortasından çatlatan çırganışın hazzı /
Neşe ve sürûr içinde yenen her şey şifa /
Kürbetle tadılan bal bile olur tasa /
Sokağın sonunda merak uyandırıcı /
bir hayli felaket tellalı koca bir kalabalık /
Kara haber tez duyuldu/
Ayan günü bürüyen gece karanlıklar doğurdu /
Güç bir direnişe karşı yenilmeyi tercih eden pehlivanın/ hayatla musabakası son buldu/
Semtin sakinleri hepimiz orada/yız
İntihar eden kadının cenaze evinde /
arkasından kopan haykırışları anımsıyorum / acımsı / dokunaksı / iç' burkucu /
İşte bazı sancılar vardır ağıtlarda boğulurlar /
yumruklarda ısırılırlar /
Atar damarlarda yol alır /tüm tesellilere kapanmış ıstıraplar/
O yas evinde / onca kalabalığın ortasında/ bağdaş kurmuş / ellerim yanaklarıma yerleşmiş /
şaşkına dönmüş/
düşünmeye başlıyorum çocuk aklımca /
O genç kadının arkasından yükselen çığlıklara
asılıyor minik kulaklarım tuhafca /
Sahi o ölen kadın/
Kendisi için bir bir dizilen hüzünsü şiir gibi sıralanmış kederli nağmeleri duysaydı /
çekilmez miydi ölmekten /
ölümü bir kez daha öldürmez miydi yeniden /
muayyen kalıpların/ küf tutmuş fikirlerin /
köhne şartların yüzünü silleleyip/
kapalı kapılar ardına kitlemez miydi ölmeyi, yaşamın anahtarlarıyla tekraren /
O vakit mezar başına nişan olarak dikilen süngüsüne / yazılır mıydı "kara yazılı" diye /
Sen üç bebesi olan şefkat kahramanısın be kadın! Haydi kalk /
ölümün kollarına koşa koşa apansızın kavuşmakta neydi öyle/
Uzaklarda kuş uçmaz kervan geçmez alemde/
saadet diyarında sevinç kanadıyla uçmayı düşler insanlar/
En sapa olan kıytı köşelerin/ kendisine yabancı bahtiyarlık hikayelerine sahip çıkarlar /
Halbuki mutluluk bağrının ortasında yaka paça bağırır kendini heder eder / "buradayım" diye/
ve fakat gözler hâlâ geniş dingin dağların ufukları arasında konaklamaktan kendini
a l ı k o y a m a z /
Uzun bekleyişler yormaz / kulak vermediğin için yarılan göğsünün acıdan dumanı tüter /
tüten dumanların isleri yüreğini tüketmeye başlar /
Yâr'da kimmiş / sorarlar /
İç'imde / yakınımdanda yakın / dışarda bana yabancıdanda yabancı biri /
Budanan ağacın kesilen yerlerindeki akan besi suyu gibi/
hayat verir sevilenin mütebessim sireti /
Eşsiz beyaz kehribarlar kadar gökseldir gözleri /
Öylesine günlerden bir gün /
Konuşurken boğuk ve anlaşılmaz bir ses çıkararan /
kelimeleri bir nefeste ard arda dizen /
Deli hamide dedikleri kadına odaklanıyorum her pencerenin önünden geçişinde /
çocuk yüreğim korkudan tir tir titriyor /
Dedikodulara göre büyülerle iştiğal halinde olmaktan şavkı kaymış /
büyücü büyücü gezer/
çocukların sidiklerini toplarmış /
Gel eyle istirham Rahman'dan /
en iyi silgidir istiğfar Allah'tan/
Gök defterinde silinmez kalemdir duayla yazılan /istinad et /
ki kurtuluş istasyonları bakî /
eli kulağındadır selamet treninin/
haydi mübarek ola /şimdiden yalp yalp yanan istikbalinin /