Oysa anıların sırrı  yaşanılan  her hikayenin 
derinlerde hissettirdiği hakikatlerde gizemlidir / 

Gün gelir hepsi belki bir gülümsemeye/ 
Gün gelir hepsi belki bir hüzünlenmeye / 
Gün gelir hepsi belki kahkahalara boğulmaya/
Gün gelir hepsi belki düğüm düğüm ağıtların dizilmesine / sebeptir/ 

Kimi vakit meserretle mesrur eyler mutlu 
olurum/  
Kimi vakit nedâmetle teessüf eder a-hu enin ederim/  

Tâkat getiremeyeceğim bir şeyin teklifi gibi gelmiş olsa da  bazen hayat / 

Fakat bu kadar tekellüfe ne hâcât / 
Katlanma zahmete/  dümeni kır/ 
firâra kadem bas/ 
Ayol ne cesursun kimin mülkünden kime meydan okursun / bi'çare haline dönde bir bak /
Bir malikel mülk ki /  her şeye  kadir-i mutlak / 
Sükûnette kal/ kıl  o'na itaat / ümide yelken aç / 
gün gelir elbet / her şey  hayrına inşâallah / 

Nefsim sağır ve dilsiz bir  cellattır/ 
Kement elinde  her an,  hazırdır/ 
Nazargâh-ı ilâhî olan kalbimi /
dünya sevgisine  mahkum etmeyi / 
göz açıp kapama süresince dahi / 
kendine her daim  görevi bilir/ 

Yırtılmış bir kazağı teğellediğim gibi 
anılarım da bir bir işlenmeyi iktiza eder / 
Lakin elimden kaçan/ uçan balonlar gibiler  durduramam/  hepsi bir bir benden  giderler/ 
Divâneler gibi arkalarından koşuşturmalar / 
nafîledir / 
Bir solukta aklımdan  nâgehâne noktalanmış 
cümlelerden ibaretler/ 

Bu aralar / 
gönül evim pek nizâmsız/ fütursuzluğa kapılmış/ 
Buna cüret eden  sirkatin(hırsız) tertibi pek acımasız/ 
Aklıma ve yüreğime ta'lik eylenenler / 
zillet mahbusunda ekmeğime katık bir  inkıbazdan başka ne olabilir / 

Mahbubun gurbet rengidir gözleri / 
zalim bir hançerdir serzenişi /hedefi can evi / 
deşer deşer durur / da / 
sesi soluğa kestirir / ebedi yıkıma  gömer / 
Sol yanım  dem tutmuş kor sevdayla kendini/  ateşe odun olur / yakar yakar da durur / 
karanlık  geceleri  / 
Mecalsiz iç çekişlerim/ arada sırada iki y a k a s ı bir araya g e l e m e y e n cenaze evi  yüregim / 
Bu diyardan git / bu deveyi gütme / d e r l e r / 

Boğazıma kadar battığım buhranlarım /
yakarlar gemileri terütaze hayallerim /

Masam/da 
kağıdımda kuruyan zarifçe sevdiğim  yeşil mürekkebim /
Gözlerimin ufku diye baktığım kalemim/ 
loş ışıklı odam / üst üste dizilmiş hasbahçenin gülleri kitaplarım/ eşkali kaymış daktilom / 
tütsü tabağında kendini ateşlere beleyen lavantamın, yandıkca güzelligini  duyularıma sere serpe verişini  hissedişim/ 
kuruyan dudaklarım / ve bardağımın  dibinde  kalan çayımın son damlaları şahittir/ gam yükünü taşıyamayan  dermanımın içli içli ağlayışlarına / 

Avuçlarımda ihtiyarlaşmış koca  bir saltanat gailesi   d ü n y a  taşırım / yine de  sorarım / 
ben mi sana  yeryüzüyüm / yoksa sen mi bana yerküre /
Bir çelişkidir hepten çözüle /